COĞRAFİ KONUM
İzmir in 9 kilometre güneydoğusunda kurulmuş olan Buca, Nif Dağı nın güney eteklerine yerleşmiştir. Yüzölçümü 180 kilometrekare, denizden yüksekliği 38 metre olup kuzeyinde Yenişehir, kuzeydoğusunda Torbalı, batısında Karabağlar bulunmaktadır. Yayvan görünüşlü arazi ile çevrelenmiş olup, çevredeki tepeler, vadiler ve bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Buca düz ve verimli topraklara sahiptir. Tıngırtepe, Zeytintepe, Koşutepesi ve Karacaağaç gibi tepeleri de vardır. Nif Dağı’ndan doğan Şirinyer den geçen ve Halkapınar da denize dökülen Melez Çayı bugün kurumuş dere yatağıdır.
İKLİM
YERLEŞİM
Buca, İzmir’in en eski yerleşim yerlerinden biridir. Kırıklar, Karacaağaç Kaynaklar ve Belenbaşı olmak üzere 4 köyü vardır. Bütün yerleşim birimleri ovada kurulmuş olup, dağlık arazide kurulu köy yoktur. İlçe merkezinde 39 adet mahalle muhtarlığı ve 4 adet köy muhtarlığı bulunmaktadır. İlçenin kuzeyinde Kemalpaşa ve Bornova, batısında Konak, güneyinde Menderes, doğusunda da Torbalı İlçesi bulunmaktadır. EĞİTİM
Eğitim ve öğretim olarak Buca oldukça zengindir. İlçedeki okuma yazma oranı %99'dur. İlçe nüfusu içindeki okuma yazma bilmeyenlerin oranı ise % 0,12'dir. İlk, orta ve lise düzeyinde eğitim veren 56 okul 1 tane Endüstri Meslek Lisesi bulunmaktadır. (Buca Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi) Ayrıca son yıllarda üniversite düzeyinde büyük gelişmeler gözlenmektedir. İzmir'de bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı Buca Eğitim Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adalet Yüksek Okulu, Manisa Spor Akademisi'ne bağlı Beden Eğitim Bölümü de Buca'da eğitim hizmeti veren okullar arasında yer almaktadır. Bu arada yapımı süren Dokuz Eylül Üniversitesi'nin kampüslerinin tamamlanması ile Buca bir anlamda 'fakülteler ilçesi' olacaktır. Bu arada öğrencilere bilgi takviyesi amacıyla ilçede özel dershaneler, sürücü kursları, eğitim öncesi ve sonrası için hizmet veren çok sayıda kreş, ana okulu vardır.
SAĞLIK
İlçede sadece Buca'lılara değil Tüm İzmir halkına hizmet veren bir SSK Hastanesi 1958 yılından bu yana faaliyetini sürdürmektedir. Buca SSK Hastanesi restorasyon ve bakım çalışmaları nedeniyle yalnız poliklinik hizmeti vermektedir. Ayrıca 1985 yılında faaliyete geçen ve İzmir'in en büyük Huzurevi olan İzmir Büyükşehir Huzurevi ve büyük bir barınma kapasitesi olan Kız Yetiştirme Yurdu ilçemiz sınırları içindedir. Yine hemen her semtte ücretsiz hizmet veren sağlık ocağı, ana çocuk sağlık merkezlerinin yanı sıra pek çok özel klinik, tıp merkezi, doktor muayenehanesi, tıp laboratuarı ve eczane vardır.
NÜFUS
Buca, bugün nüfus artışı yönünden Türkiye nin en hızlı gelişen ilçeleri arasında yer almaktadır. Son nüfus sayımına göre 1990 yılında 1980 yılına göre %97 lik artış oranı ile metropol düzeyde en hızlı gelişen ilçe olmuştur. İlçeye göç günümüzde de sürmektedir. 1950'li yıllarda doğudan batıya doğru başlayan göçler, Buca'yı da etkisi altına almıştır. Ayrıca ilçede Evka 1, İzkent, Ege-Koop, Buca Koop konutlarının bulunması ve birçok fakültenin kurulması ilçeye göçü son yıllarda daha da hızlandırmıştır. 1990 yılında 203.383 ,1997 yılı itibarıyla 285.250 olan nüfus 2001 yılında 314.638 (resmi olmayan sonuçlara göre) 'e ulaşmıştır. 2007 yılı Türkiye İstatistik Kurumu açıklamalarına göre 400.930, 2008 yılın da ise 407.526 dır.
Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı tarafından yaptırılan Mustafa Kemal Atatürk Atatürk Rölyefi
Ege kıyıları uygarlık tarihinin en eski kentsel yerleşme ve aynı zamanda en hareketli bölgelerinden biri olmuştur.Roma dan sonra Bizans, Arap ve Selçuklar arasında el değiştiren İzmir daha sonra Çaka Beyi, Selçuk Beylikleri, Osmanlılar, bir ara Rodos Şövalyeleri ve Timur un elinde kalmış, nihayet Haçlı Seferleri, Venedikliler ve Cenevizlilerin etkinliklerini bertaraf eden Osmanlıların elinde 1426 da geçmiştir.
Antik Çağda Buca yöresinde bir yerleşme olduğu hakkında Kararas ın Cadoux ve Iconomos u referans vererek aktardığı bilgiler yer almaktadır.Burada, Buca nın kuzey doğusunda 1868 yılında ortaya çıkarılan ve British Museum a nakledilen Antik döneme ait bir kadın büstünden söz edilmektedir.Büst insan ölçeğinden büyük olup malzeme ve işçilik kalitesi düşüktür.Yine aynı kaynaklara göre İ.Ö. 630 da İzmir e Lidyalıların saldırısından sonra halk civardaki köylere, bu arada Buca, Dereköy, Kangölü, Kozağacı yörelerine dağılıp yerleşmişlerdir.
Daha sonraki Bizans döneminde ise Buca nın 5 km doğusunda Lundru ya da Lundruka Çiftliği olarak anılan yerde Thriz (Meşe) adında bir köy bulunmaktaydı. Kangölü, Kozağacı civarında tuğla, işlenmiş mermer parçaları, kırılmış sütunlar, üzerinde Bizans haçı kabartmaları bulunan sütun başlıkları, Antik Artemis mabedine ait olduğu sanılan mermer yer döşemeleri, yine Kangölü vadisindeki mağaralarda Bizans dönemine ait mermer masa ve oturma yerleri, insan kemikleri ile dolu testiler, Forbes köşkü civarında Bizans sikkeleri ortaya çıkarılmıştır.(Kararas: ss.15-16, Cadoux: ss. 86-217) İzmir de çıkan Amafya dergisinde Frontier ye ait bir araştırmaya dayanılarak verilen bilgiye göre de Paradisoda (şimdiki Şirinyer) bir köylü tarafından bir metre yüksekliğinde bir Antik mezar taşı bulunmuştur. (Kararas: s.7) Bunlardan başka, Kançeşme (şimdiki Gürçeşme) yolu üzerindeki Karakapı mevkiindeki Roma kalesi kalıntıları, Buca nın Kangölü yöresinde ve Paradiso nun Batısında, Meles çayı üzerindeki Roma, bunların daha kuzeyindeki Bizans su kemerleri, Antik çağda bu yörede oldukça gelişmiş yerleşmeler bulunduğunu ortaya çıkarmıştır.
Buca adının orijini hakkındaki bilgiler ise birer hipotezden öteye gidememektedir. Kararas ın Iconomos tan naklen kaydettiğine göre 1235 te İzdik Devleti (Dukas Vatidis) Kralı İoyanis Lenvon Manastırı sınırlarını tesbit ettirirken KOHİ denen ve Kral yolu yakınında bir yerleşme adı geçmektedir. Iconomos a göre burası sonradan Buca adını alan yerdir. KOHİ eski Yunancada bir kapalı açının iç tarafı, dibi anlamına gelmektedir. Yeni Yunancada KOHİ, GONİA olmuş, daha sonra BUGİA ve giderek BUCA ya dönüşmüştür. (Kararas: s. 8, Iconomos: s.8) Aristotalis Foutrier, Le monastre de Lembos isimli arkeolojik incelemesinde ise bu manastıra ait belgeleri incelerken RUZA adında bir köyün sözü geçtiğini, bunu BUCA olabileceğini kaydetmektedir.Bir başka varsayım da son Bizans döneminde bu yörede büyük toprak sahibi olan VUZA yasa Vuzas isimli kişinin adının kaynak olabileceği yolundaki görüştür.
Buca sözcüğü Batı literatüründe değişik şekilde yazılmıştır: BOUDJA, BUDJIA, BOUGIEH, BORJA gibi, Bunlardan ilki en yaygın kullanılmış olanıdır.Buca adı ilk olarak Fransız Konsoloshanesinin deprem dolayısıyla Buca ya nakledildiği 1688 yılında, Konsoloshane kayıtlarında görülmektedir. (A. Yamandopulos un Anadolu Kronikleri Dergisindeki makaleden, c. 1, s. )
Yakın Çağ Öncesi
Edinilen bilgiler Buca nın yakın tarihimizde bir Rum köyü olarak belirdiğini ortaya koymaktır. Rumlarla hemen aynı zamanda görülen Avrupalı iş adamları ve bunların aileleri de İzmir yöresinde ve bu arada Buca da yerleşmişler, Buca nın gelişip zenginleşmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Yakın tarihimizde gayrimüslim nüfusun ve LEVANTEN adıyla anılan kesimin egemen sosyal sınıf halinde etkinlik kazanması Osmanlı yönetiminin ilk dönemlerdeki politikasına uzanır.Fatih Sultan Mehmet işgal ettiği bölgelerdeki çeşitli millet ve mezheplere bağlı grupları kendi içlerinde örgütleyerek bir ruhani lidere bağlamakla onlara, kolay karşı konamayacak bir şeref bahsetmiş oluyor, böylece kontrolü altına almayı tasarlıyordu.
Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde, devletin ekonomik ve siyasal politikasında İzmir' de önemli bir rol oynamıştır.Buca'daki konut mimarisinde önemli yeri bulunan toplum kesimine verilen LEVANTEN adının bu dönemde oluştuğunu görüyoruz.Fransızca LEVER (doğmak ya da doğu) sözcüğünden üretilen LEVANT, doğu Akdeniz ülkelerine verilen isimdir.
Yakın Çağ
17. Yüzyılda güçlenmeye başlayan sömürgecilik akımı 18.Yüzyıl ortalarından sonra hızlanmıştır. İngiltere ana yurdu, endüstri devriminin başlamasıyla bir ekonomik ve sosyal bunalım içerisindedir. Kuzey Amerika'daki İngiliz sömürgelerinin bağımsızlık savaşında başarıya ulaşmaları, Avustralya'nın Napolyon'dan önce davranıp İngiliz egemenliğine geçmesine yol açmıştır. Afrika'nın yer altı ve yerüstü zenginlikleri yağmalanmaktadır. Böylece yaşamanın güçleştiği İngiltere halkı için sömürge ya da yarı sömürge ülkelerine göç ederek orada iş tutmak, 19. yüzyılda artık bir gelenek haline gelmiştir. Bir yüzyıl önceki sürgün politikası artık yerini, hükümetlerce desteklenen bir göç politikasına bırakmıştır.Ancak bu göçlerle anavatandan ayrılanlar, başka toplumlarla karışıp İngiltere'den kopmak şöyle dursun, aksine, devletin de desteğiyle gittikleri yere İngiltere'yi de götürmekte ve İngiltere İmparatorluğu, üzerinde güneşin batmadığı bir görkeme ulaşmaktadır. (Erpi:Mimarlık Dergisi, Ocak 1975, s. 15 )
İzmir'e gelip iş tutan ve yerleşen İngiliz, Fransız, Hollandalı, İtalyan ve diğer Levanten ailelerden meydana gelen toplum, Buca'da bir ortak kültür oluşturmuştur.Bu toplum içerisinde özellikle İngilizlerin Buca'da yoğunlaştıklarını görüyoruz.Buca'da bir St. Jean Baptist kilisesi yaptırma fikri ilk defa 1805te Bornova'daki Fransiskan rahipleri tarafından ortaya atılmış, 1815'de Buca'da oturan beş yüz kadar Katolik nüfus için yaptırılan ibadet yeri 1840 ta Roma kilisesi tarafından geliştirilmiş ve bir papaz atanmıştır. Bu kilise günümüzde de kullanılmaktadır. Aynı şekilde, Buca'daki Protestan toplumu tarafından 1838 de kurulan kilise, 1865 te cemaattan toplanan bağışlarla bugünkü hali ile yeniden yapılmıştır. Buca'da 1870 yılında kız ve erkek olmak üzere çeşitli yabancı okulları mevcuttu. Buca tarihinde önemli bir olgu, 1860 yılında İngiliz Aydın Demiryolu (Otoman Railways) Şirketi tarafından, Türkiye nin ilk iki demiryolu bağlantısından biri olan İzmir-Aydın tren yolunun Buca ya uzatılmasıdır. Parasido (şimdiki Şirinyer) den ayrılan bir hat Buca ya bağlanmış, bundan sonra bu şirketin üst düzey yöneticilerini Buca ya yerleşmesiyle banliyonun yaşantısı daha da canlanmıştır. Tren yoluyla bağlantılı olarak bir başka gelişmede 1856 Paradiso-Buca arasındaki bir düzlükte, Bornovalı Whittall ve Bucalı Rees ailelerinin öncülüğünde yaptırılan at koşusu alanındaki yarışların, tren yolunun yapımından sonra muntazam olarak başlatılmasıdır. Atlara meraklı Sultan Abdülaziz Mısır' a yaptığı geziden dönüşünde İzmir e uğramış ve 24 Nisan 1863 te Buca ya gelerek at yarışlarını seyretmiştir. Hristiyan toplumun bu dönemdeki etkinliğini gösteren bir olay da Devlet Başkanının bu gezisinde İzmir de kaldığı üç geceden ikisini Bornova da Charleton Whittall adlı İngiliz ailesinin malikanesinde, birini de Buca da Dimonstanis Baltacı adlı Rum ailesinin malikanesinde geçirmiş olmasıdır. Buca daha önce değinildiği gibi, bir Rum köyü olarak tarih sahnesinde belirmiş, giderek Levanterler ve özellikle İngilizlerin büyük malikaneler yaptırarak yerleştikleri bir banliyö niteliği kazanmıştır. Buca da Müslüman Türklerin Yukarı Mahalle' de Tıngır Tepe eteklerinde oturdukları bilinmektedir. Hristiyan grupların ise belli bölgelerde yoğunlaştıklarını söylemek zordur. Bugunkü Atadan Caddesi, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde İstasyon Caddesi olarak bilinmekteydi. Ondan önceki adı ise Kommenler Sokağı iken Buca'nın önce gelen eşrafından Ispartılıyan tarafından Kançeşme yoluyla birlikte onartıldıktan sonra Ispartalı Bulvarı ya da sadece Bulvar adını almıştı. Aşağı Mahallenin Bulvar üzerinde ve civarında çoğu hacı olan Sakızlı zenginlerin evleri bulunuyordu. Bulvar daha aşağıda ikiye ayrılıyor, solda Soğuksu'ya sağda Işın Sinemasına uzanıyordu. Sinema karşısında Griziyotis'in birahanesi, Forbes'in köşküne doğru da Pagoda isimli çay bahçesi bulunuyordu. Yolun bu kısmı kız ve erkek gençlerin gezinti yeriydi.(Kararas: ss. 112-114) Tam kesin olmamakla beraber bu civarda bir de tiyatro bulunduğu sanılmaktadır. Buca'daki Rum nüfusun belli zamanlarda ve bazı olayların etkisiyle dalga dalga geliştiği görülüyor. 1770 ten sonra Mora'daki Orlof isyanından kaçarak Mora'dan ve (başta Sakız olmak üzere) Ege adalarından Anadolu'ya göçen 60.000 kadar nüfus İzmir yöresindeki köylerde ve bu arada Hacılar ve Buca'da yerleştirmiştir. Benzer türde bir ikinci toplu göç olayı 1826-1827 de İbrahim Paşa'nın Mora' daki isyanı bastırmasını izleyen tarihlerde tekrarlanmıştır. Buca yönetimsel olarak Seydi köy ilçesine bağlı bulunmaktaydı ve bir başçavuş kumandasında küçük bir birlik güvenliği sağlamakla görevliydi. Belediye başkanı genellikle rum kesimden seçilmiştir. Belediye Başkanları, Meclis Üyeleri, Muhtarlar İzmir Valisi tarafından tayin edilirdi.
Buca'da tiyatro faaliyetleri yoğundu. Eski Yunan stilindeki Apollo Açıkhava tiyatrosu 1820 lerden itibaren amatör ve profesyonel grupların oyunlarına sahne olmuştu. İzmir'in aristokrat Rum sosyetesi Buca'daki oyunlara büyük rağbet gösteriyordu. İzmir'de atletik faaliyetler de çok gelişmişti. Futbol kulüpleri arasında turnuvalar düzenleniyordu. Eski ya da yakınçağda, az da olsa, Buca' da bir Türk toplumunun yaşadığı kesindir. 1821 de Yunanlıların başlattığı, Balkan Ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğundan korkma hareketi ile birlikte, bu yöreden Anadolu'ya göçlerin başladığını biliyoruz.1877-1878 de Bulgarlar tarafından Bulgaristan'daki Türklere karşı girişilen şiddet eylemleriyle birlikte bu göçler kitle göçüne dönüşmüştür. 1912-1913 Balkan savaşında bu hareket daha da hızlanmıştır .Bu dönemlerde Rumeli göçmenlerinden küçük bir grubun Buca'ya gelerek kentin kuzeyindeki Tıngır Tepe eteklerinde yerleştikleri sanılmaktadır. Daha önce Selânik'in Yaylacık köyünden göçerek Buca'ya yerleşenlerin oluşturduğu Yaylacık Mahallesi bu dönemde gelişiyor. İstiklâl Savaşın'dan sonra “mübadele” anlaşmaları yapılıyor, geride bırakılan mülkler karşılıklı değerlendiriliyor.1924 te Mustafa Kemal Paşa'ya yakın idarecilerden ve İzmir' de valilik yapmış Şark Vilâyetleri Umum Müfettişi Tahsin (Uzer) Bey'in önerisi benimsenerek bir bölüm mübadil daha Buca'da iskân ediliyor (Kaynak: Sn. Cavide Eronat). Cumhuriyet döneminde 1950 li yıllara kadar Buca eski kentsel yapısını ve ölçeğini korumuş, Aşağı Mahalle daha çok memur, iş adamı aileleri, Yukarı Mahalle ise genellikle tarımla uğraşan göçmen kesimin yerleşme alanları olarak yaşamını sürdürmüştür.
Bu dönemde 10.000 nüfuslu bir bucak olan Buca'nın önceki yaşantısını çok az farkla sürdürdüğü söylenebilir. Yerleşme gerçek anlamda bir banliyodur. Kentle bağlantısını sağlayan başlıca ulaşım aracı trendir. Karayolu taşımacılığının deniz ve demiryoluna kıyasla gerek araç gerekse yol kalitesi bakımından gelişmemişliği trenin önceliğini büyük ölçüde arttırmaktadır.
Günlük tren seferlerinin sayısı altıyı geçmemekte, son tren olan 21.10 treni kaçırılırsa Buca'ya ulaşmak olanaksız denecek derecede güçleşmektedir. Konutlar oldukça iyi durumdadır. Her konutun ayrılmaz parçası olan bahçeler, bakımsız da olsalar, eski havalarını korumaktadır.Toplum, kapalı bir toplumun bütün özelliklerini taşımaktadır. Herkes birbirini tanımakta, dertler, sevinçler paylaşılmaktadır. Mahalle kavramı keskindir. Yerleşme alanı istasyon (şimdiki Atadan ) caddesinin Forbes köşküne dönen kavşağında başlayıp, yukarıda Tıngırtepe eteklerinde, öte yanda Hasanağa Bahçesinden İstasyon Caddesi' nin birkaç yapı bloku batısında bitmekte ve bundan sonra bağlar, tarlalar uzayıp gitmektedir. İstasyon Caddesi, İstasyondan yukarıya doğru iki taraflı dükkanlarıyla banliyonun ana çarşısını oluşturmaktadır. Buradaki Üçüncü şimdiki Umurbey ), Yukarı Mahallede Barff köşkü karşısındaki Birinci İlkokul ilköğretim hizmeti vermektedir. Baltac-Ispartalıyan arazisi üzerindeki Buca Orta Okulu İzmir'in sayılı eğitim kurumlarından biridir. Eğitim, ana köşkün batısında, kendine özgü mimariye sahip, şimdi mevcut olmayan bir ahşap yapı ile bunun daha batısındaki bir taş binada yapılmakta, ana köşk ise taşralı yatılı öğrenciler için yurt olarak kullanılmaktadır. Ortaokulu bitirenlerin eğitimlerine devam edebilmek için İzmir'in Kız ya da Erkek Liselerine gitmeleri gerekmektedir. Buca çevresindeki bağları, zeytinlikleri ve kırları ile bir çocuk cenneti gibidir. Ayrıca halka açık Hasanağa Bahçesi banliyonun hali vakti yerinde olan orta sınıf ailelerinin park işlevini görmektedir.
1950'li yıllarda kent hızla büyümeye başlamıştır. Büyümenin asıl nedeni, bu dönemde başlayan kırsal bölgelerden kentlere yönelen iç-göç olayıdır. Sonuçta hemen bütün büyük kentlerimizin sorunu olan sağlıksız büyüme olayı Buca'yı da etkilemiştir. Eskiden Kızılçullu (Şirinyer) ve Buca, İzmir'den bağ, bahçe, zeytinlik gibi yeşil alanlarla ayrılmış banliyolar olma niteliğini yitirmiştir. Aydın demiryolundan Buca hattının ayrıldığı, Buca'ya 2.5 metredeki paradiso yerleşmesini de Buca'nın bir uzantısı saymak mümkündür. Burada Buca ve Bornova'dan farklı olarak kentsel karakterde bir yapılaşma görülmez. Küçük bir nüfus, ayrık düzende, dağınık, bahçeli, evlerden oluşan bir yerleşme meydana getirmiştir. Cumhuriyet döneminde Paradiso'nun adı Türkçeleştirilerek Kızılçullu yapılmış, yakın dönemde ise tekrar değiştirilerek Şirinyer olmuştur. Bu yörede Antik dönemden kalma kale ve su kemerleri bulunduğu, bazı arkeolojik eserlere rastlandığı yukarıda da belirtilmişti. Paradiso'nun yakın çağda yerleşmeye dönüşmesi 1907'de burada geniş zeytinliklere sahip olan Kuzinieri ve Vucinas adlı kişilerin arazilerini mahalle yapımına tahsis etmeleri ile başlamıştır. Paradiso'daki bahçeli konutlar dışında en önemli yapı, bölgenin güneyinde Meles çayına bakan bir arazide 1912'de Amerikalılar tarafından kurulmuş olan Amerikan Kolejidir. Türkiye'nin başbakanlarından Adnan Menderes bu kolejden mezun olmuştur. Eski adıyla Kızılçullu Amerikan Koleji daha sonra devlete devredilmiş, bir süre Köy Enstitüsü olarak eğitim vermiştir. Bugün NATO karargahı olarak kullanılmaktadır. Buca, 4 Temmuz 1987 yılında yürürlüğe giren 3392 sayılı yasa ile ilçe olmuştur.eski Buca |
şimdiki Buca |
Tarihi yerleri
Amerikan Koleji
Şimdiki adıyla Şirinyer eski adı Kızılçullu olan bölgenin güneyinde Meles çayına bakan arazide 1912'de Amerikalılar tarafından yaptırılan ve yıllarca Amerikan Erkek Lisesi olarak kullanılan bu okul, İzmirli Levanten ailelerin okuduğu o dönemdeki sayılı okullar arasındaydı. Cumhuriyetin ilanından sonra bu okul Köy Enstitüsü olarak hizmet verdi. 1953 yılı sonlarında da Nato'ya devredilmiştir.
Kolej dikdörtgen planlı olarak zemin dışında iki katlıdır. Ayrıca köşelerdeki dikdörtgen dört bölümlü dışa çıkıntılı kule görünümlü bölümlerin arasına bir de çatı katı yerleştirilmiştir.
Bu yapının giriş kapısı dört katlı dikdörtgen kule şeklinde olup, dışarıya doğru taşırılmıştır. Kulenin katları arasında enine silmeler bulunmaktadır. Yuvarlak kemerli giriş kapısının üzerindeki iki katta ince uzun dikdörtgen pencereler bulunmaktadır. Üzeri balkonla sonuçlanan dördüncü katın üzerine yuvarlak kadranlı bir saat yerleştirilmiştir.
Baltacı Malikanesi
Demostanis Baltacı, Osmanlı Hamdi Bey' le çalışmış ve arkeoloji alanında varlık göstermiş bir kişidir. Nitekim gerek ana bina gerekse bahçe mimarisinde incelemiş bir kültürün varlığı bugün dahi hissedilmektedir.
Buca'nın en eski yapıtlarından birisidir. 1863' te Abdülaziz'in İzmir'e gelişinde Buca'da kaldığı yer burasıdır. Söylentilere göre Sultan, Aliotti Bahçesine bakan kapıdan kabul edilmiş ve adet olduğu üzere, kapı bundan sonra kapatılarak bir daha kullanılmamıştır.
Kesin bilinmemekle birlikte, muhtemel olarak 1890 larda Malikanenin Ispartalıyan adlı İzmirli bir zengin tüccarın mülkiyetine geçtiği anlaşılmaktadır. 19. yüzyılda Yunan Milli Bankası adına 120.000 kaimeye satın alınmıştır.
Daha sonra Venizelos burasını, savaşta ölenlerin çocukları için bir yetimhane yapılmak üzere İzmir Rum Toplumuna bağışlamıştır. 1922'de buradaki yetimler, Amerikan Kızılhaçı tarafından Yunanistan' a nakledildi. Bu tarihte Türk Devleti'ne geçen malikane Mustafa Kemal Paşa'ya bağışlandı. Fakat Paşa burasının okul yapılması istedi.Nitekim malikane 1930 lu yıllarda bu yana okul olarak kullanılagelmiştir. Buca Orta Okulu olmuş, asıl konak yatılı öğrenci yurdu, diğer müştemilat binaları da müsamere salonu v.s. olarak kullanılmıştır. Dimostanis Baltacı Malikanesi, bugün Buca Lisesi ek binası olarak kullanılmaktadır. Malikane içindeki havuz ve heykeller nostaljik yapısını korumaya devam etmektedir.
Papaz Okulu
Buca'da papazların eğitim için gittikleri bir merkez olup hakkında geniş bir bilgi bulunmamaktadır. Günümüzde kız yetiştirme yurdu olarak kulanılmaktadır.
Rees Köşkü
İzmir'in önde gelen Levanten ailelerinden olan Rees ailesinin özelliği birkaç kuşak boyunca Bucalı olarak tanınmalarıdır. İzmir'deki yaşamları boyunca Buca'da ikamet ettikleri bir süre başka bir yerde oturdukları,daha sonra Rees Malikanesi'ni inşa ettirip buraya yerleştikleri bilinmektedir.
Rees'lerin atlara meraklı olduğu Buca ile Şirinyer arasındaki düzlük arazide at yarışları için bir hipodrom yaptırmış olmalarından anlaşılıyor. Ayrıca köşk bahçesinin kuzeyindeki haralar günümüze kadar gelmiştir.
Malikanenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Stefania Farkoh köşkün, bugün Buca Belediyesi Kültür Merkezi olarak kullanılmakta olan Farkoh konağı ile aynı zamanda ve aynı yüzyıl dönümünden önce yapıldığının bilgisini vermektedir. Rees Malikanesinin mimari karakteri rasyonel ve ağırbaşlı bir ifade taşımaktadır. Gerek dış form gerekse iç mekanlar görkemli, yalın bir geometriye oturtulmuştur.Detaylar kullanılan malzemenin doğasına uygun ve özeldir. Ana giriş holünde bulunan şömineyi çevreleyen seramik kompozisyon bir heykeltıraş elinden çıkmışçasına sanatsal ifade taşır.
1. Dünya Savaşı sırasında İzmir Valisi Rahmi Bey zamanında devlet tarafından el konmuş ve malikane yatılı kız öğretmen okulu olarak kullanılmıştır. Savaş sonunda sahiplerine iade edilmiş 1930'lu yılların sonunda Rees'lerin İzmir'den ayrılmaları üzerine istimlak edilerek tekrar eğitim amacına yönelik kullanıma açılmıştır. şu anda Buca Eğitim Fakültesi olarak hizmet vermektedir.
Russo Köşkü
Gerek mimari form gerekse cephe plastiği bakımlarından kendine özgü kişiliği olan bir konut. Russo köşkü olarak bilinen konutun asıl sahipleri bilinmemektedir. Buca konutlarının gelenekselleşmiş mimarisinden farklı, oyuncaklı ifadesi daha geç bir dönemde (XIX yüzyıl sonu XX yüzyıl başı) yapılmış olduğunu gösteriyor. Cephe kompozisyonlarında, malzeme seçimi ve işçiliğine büyük özen gösterilmiş.
Buca evlerindeki eski mimari anlayışa ters düşecek şekilde işlevsel olmaktan çok biçimsel kaygıyla bir sosyal statü ifadesi olarak ele alınmış. Belli bir akımı yansıtmayan, Baroktan Art Nouveau'ya kadar değişik motiflerin bir arada kullanıldığı kendine özgü bir kompozisyonu vardır. Russo Köşkü tarihi dokusu korunarak restore edilmiştir.
Katolik Kilisesi
1922 yılından önce Hıristiyan ahali tarafından kullanılan beş kilise ve bunlar tarafından işletilen okullar mevcuttu. Günümüzde halen kilise olarak mevcut olan ve kullanılan Katolik kilisesi. DOM kilisesinin eski durumu bilinmemekle beraber genel yapısını koruduğu izlenimini vermektedir.
Su Kemerleri
Şirinyer de şimdiki nato binasının olduğu yerde (tarihi tam olarak bilinmemektedir.) Kervanların çadır kurduğu bilinmektedir. Eski adı ile Kızılçullu'da Melez çayı üzerinde kurulmuş olan Kervan köprüsü adını bu kervanlardan almıştır. Günümüzde su kemerleri dışında herhangi bir kalıntısı yoktur. Geçmişteki adı "Paradiso" ve "Kızılçullu" olan, bugün ise Şirinyer olarak bilinen mevkiiye İzmir'den ilk girildiğinde, bugün bile ihtişamla ayakta duran Melez Çayı üzerindeki Su Kemerleri dikkati çekmektedir.
Romalılar tarafından inşa edilen ve eski çağ tarihçilerinin "Akvadük Kemerleri" olarak adlandırdığı bu kemerler, M.Ö 133 ile M.S 395 yıllarını kapsayan Romalılar döneminde İzmir'e gelen suyun akışını düzenlemekteydi. İki sıra halinde Romalılar tarafından inşa edilen bu su kemerlerinin yapımında tonlarca yumurta akı kullanılmıştır. Yapışkan özelliği çok yüksek olan yumurta akı sayesinde Kızılçullu Su Kemerleri Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerini yaşamalarına karşın halen ayakta durabilmektedir
Kız KulesiYakın zamana kadar bağlar ve zeytinlikler içerisinde iken bugün kentleşmiş alan içinde kalan Levanten Hacı Andoniyadis'e ait kuledir.Aşağıda genişçe bir tabana oturan ve konik bir formda yapılmış olan bu taş yapının üst kısmına dıştan dolanan bir merdivenle çıkılmakta ve tepede dairesel, minare şerefesi şeklindeki teras üzerinde konik bir külah çatı bulunmaktadır. Hacı Andoniyadis öldükten sonra sahipsiz kalan bu kule ev, gençlerin buluşma yeri halini alır. Hafta sonlarında beldenin evlilik çağına gelmiş kızları kulede, erkekleri ise etrafında toplanmaktaydı. Tarihin akışında kule ev zamanla KIZ KULESİ adını almıştır
Buca'daki Levanten malikaneleri arasında en çarpıcı ve görkemli olanıdır. Kentsel dokunun dışında, zamanında çamlık bir koru ile örtülü tepenin üst noktasına yerleştirilmiş ve yapı formuyla tepeyi tamamlayan bir taç görünümündedir. İki kata ilaveten sivri çatısıyla yükseltilmiş ve bir kule biçimindeki köşe bloku yapıya başka bir değer katarak, çevresine egemen bir karakter vermektedir.
Forbes Köşkünün başka bir değeri de detaylarındaki çok kaliteli malzeme ve işçiliktir. Gerek taş gerekse ithal edildiği anlaşılan ahşap çok özenli detay incelikleri yansıtmaktadır. Köşkün bir başka özelliği strüktürel yapısıdır. Yığma taş duvarlar içine gömülmüş ahşap karkas sistem, alışılmamış karma bir konstürksiyon düzeni oluşturmaktadır. İzmir'in zaman zaman depremden büyük zararlar gören bir yöre olmasının mimar yada mimarları böyle bir önlem almaya yönelttiği anlaşılmaktadır.
Yapının gerek planı gerekse formu tamamen kendine özgü bir karakter taşır.Ancak bu karakteri belli bir mimari üsluba bağlamak güçtür. Köşkün 1908 yılında yapıldığı , bir yıl sonra yandığı ve 1910 yılında yeniden yapılarak bugünkü görünümüne ulaştığı bilinmektedir.
Forbes ailesinin antimuan madeni, meyan kökü ihracatı ile zengin olduğu bilinmektedir. Bugün Buca SSK Hastanesi içinde ormanlık tepe üzerinde kalan Forbes Malikanesi'nde Forbes Ailesi'nin İzmir'den ayrılmasından sonra Whittall Ailesi ikamet etmiştir. Forbes Malikanesi bugün boş durmaktadır.
Manoly Oteli
Yapım Tarihi : 1838
Bu yapı birkaç yönden ilginçtir;
1. Kitabesi bulunan konutların en eskisidir.
2. Kontrüksiyon ahşap karkas arası kargir dolgu türündedir.
3. Eskiliğine rağmen yansıttığı mimari üst düzeyde ve kalitededir
4. Giriş, ulaşım aracı olarak binek hayvanlarının kullanıldığı dönem karakteristiğini çok açık belirtmektedir.
Kesin olmamakla birlikte Buca ya gelen laventenlerin kaldıkları Bucanın en eski oteli olarak bilinmektedir. Günümüzde özel huzurevi olarak kullanılmaktadır.
De Jongh Malikanesi
Zengin bir villa görümünündeki De Jongh Malikanesi'nin 1800'lü yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir. 20. yüzyıl başlarında Buca'dan ayrıldığı tahmin edilen De Jongh Ailesi malikaneyi o dönemde bir İtalyan işadamına satmıştı. Köşk bahçesinin bir süre tenis kulübü olarak kullanıldığı daha sonra çeşitli ilavelerle sanatoryuma dönüştürüldüğü bilinmektedir. Çeşitli dönemlerde restorasyondan geçen De Jongh Malikanesi bugün SSK'nın mülkiyetindedir.
Davut Fargoh Köşkü
Buca eşrafından Davut Farkoh'un konağıdır. Bahçenin arka kısmında hamam ve diğer servisler yer almakta idi.İstanbul konutlarındaki karnıyarık türü ile çağrışım yapan bir planı vardır.Üçe bölünmüş cephe üç kemerli ana girişi ve dış mimarisi Ispartalıyan Konağı ile benzerlik göstermektedir. Fargoh Köşkü uzun yıllar Buca Belediyesi Hizmet Binası olarak kullanılmış Buca Belediyesi'nin 2000 yılı Kasım ayında yeni hizmet binasına taşınmasıyla Davut Fargoh Köşkü, Buca Belediyesi Kültür Sanat Merkezi ve Kütüphane olarak hizmete açılmıştır.
Gavrili Köşkü
Mimar Vafiyedis'e ait bir yapıdır. Zemin ve üst katların yüzey dokularının kesin ayrımı, yapıyı dört yüzünde çeviren tuğla friz, pencere üzerindeki yarım daire kemer ve alınlıkları, pencere altlarındaki rozet motifler, tümüyle bu yapıya ait özelliklerdir. Yakın zamana kadar burada Pengelli Ailesi'nin oturduğu bilinmekte birlikte burasının GAvrili ailesine ait olduğu söylenmektedir.
Günümüzde Yapı Kredi Bankası misafirhanesi olarak kullanılmaktadır.
Protestan Kilisesi
Kilise Binası 1834 yılında Protestan Anglikan kilisesi olarak hizmete açılmıştır.Kilise binası şafel “chpel” şeklinde küçük köy kilisesi olarak yapılmıştır 1865'te.Osmanlı Padişahı Abdülaziz hanın fermanıyla kilise binası yenilenmiştir.
Ufak ölçekteki bu yapının karakteristik bir konstrüksiyonu vardır. Haçvari planın bir ucunda koro ve kilise mihrabı karşı ucunda giriş ve vestiyer, diğer uçlarda org yeri ve rahip odası, bu odanın altında merkezi ısıtma tesisatı bulunmakta, merkez holünün iç kubbesi ilginç geometriye dayalı bir ahşap konstürsiyon sergilemektedir. Kilisenin neo-gotik pencerelerindeki sanatsal değer taşıyan renkli cam vitrayları 1961 yılında Alsancaktaki Protestan St. John Evangelist şapeline nakledilmiştir.
1961 yılında Türk Protestan cemaatinin ibadet ihtiyacını karşılamıştır.Bu tarihten sonra kilise müştemilatını belediyeye devretmiştir. Buca Belediyesi kilise binasını 2001 yılına kadar kültür merkezi olarak kullanmıştır.
Türk Protestan cemaati ibadet ihtiyacı için resmi makamlardan aldığı izinle 2001 yılında Buca Belediyesi ile yaptığı protokolde bina asli görevine geri dönmüştür.
Org üzerindeki yazı
T.B OWENRees ESQ.R Mrs.Rees As a Thanks
Ailemizi I. Dünya Savaşında koruduğunda ve aile fertlerimizden hiçbiri ölmediğinden dolayı organizasyonu tanrıya armağan ediyor.
0 yorum:
Yorum Gönder