Ebedi Takvim






İzmir İçme Suyunu Nereden Alıyor?

24 Aralık 2011 Cumartesi

İzmir İçme Suyunu Nereden Alıyor?
3 milyon 796 bin kişi nüfusu ve binde 15 nüfus artış oranı ile İzmir batı Anadolu’nun en hızlı büyüyen kenti durumundadır. Bu hızlı büyüme ile birlikte içme suyu ihtiyaçları da büyük bir hızla artmış ve merkezde yer alan nüfusun 2010 yılındaki günlük ortalama toplam su tüketimi 517.258 m3 olarak gerçekleşmiştir.
Yeraltı suyu Kaynakları
Halkapınar Kuyuları  
        Göksu Kuyuları
    
                                     
Göksu Kuyuları  
İzmir’e su sağlayan kaynakların 2010 yılı verilerine göre %60’ı yeraltısuyu kaynaklarıdır. Bu kaynaklar içinde, kentsel alan içinde yer alan ve 1897 yılından beri 114 yıldır kente su sağlayan Halkapınar kaynakları, kent içinde olması ve 45 milyon m3/yıl potansiyeli ile en önemli kaynaktır. Potansiyeli daha yüksek olan ancak Manisa ili Muradiye beldesinde yer alan Göksu kaynakları 63 milyon m3/yıl, yine Manisa ilinde Saruhanlı ilçesi Nuriye beldesinde bulunan Sarıkız kaynakları da 45 milyon m3/yıl potansiyelleri ile İzmir’e su sağlayan diğer yeraltısuyu kaynaklarıdır. Göksu kaynakları 1988, Sarıkız kaynakları da 1990 yılında kente bağlanmıştır. Menemen ilçe merkezi ve Çavuşköy’deki kuyular 1976 yılında İzmir’e bağlanmış olup, toplam 25 milyon m3/yıl potansiyel ile  İzmir’in su kaynakları içinde önemli bir paya sahiptir. Halen işletmede olan ancak sistemin bütünü içinde çok küçük bir paya sahip olan Pınarbaşı ve Buca’da bulunan yeraltısuyu kuyuları da yeraltısuyundan su sağlayan sistemin en küçük parçasıdırlar.  

    
                                                              
İzmir’in su sağlayan sistem içinde yüzeysel su kaynaklarının payı 2010 yılı verilerine göre %40'tır. En önemli yüzeysel su kaynağı Tahtalı barajıdır. 1997 yılından beri İzmir’e su veren Tahtalı barajının projesindeki ortalama potansiyeli 128 milyon m3/yıl ‘dır. İkinci yüzeysel su kaynağı 1984 yılından beri devrede olan Balçova barajı olup, projesindeki ortalama potansiyeli 12 milyon m3/yıl olarak belirlenmiştir. Tahtalı ve Balçova barajları tamamen içme suyu amaçlı olmalarına karşın, İzmir Büyükşehir alanı içinde Seferihisar ilçesi sınırlarında yer alan, Ürkmez ve Payamlı’ya su veren Ürkmez barajı hem içme suyuna hem de sulamaya su veren iki amaçlı bir barajdır. Ürkmez barajındaki yıllık içme suyu tahsisi 780 000 m3 olarak belirlenmiştir. Aliağa ilçe merkezine devamlı, İzmir kent merkezine ise zaman zaman su veren Aliağa ilçesindeki Güzelhisar barajı İzmir’in yüzeysel su kaynakları içindeki son paydaştır. Güzelhisar barajından Aliağa’ya içme suyu tahsisi (70 litre/s) 2,2 milyon m3/yıl olarak belirlenmiştir. Güzelhisar barajından İzmir’e içme suyu amacıyla herhangi bir tahsis bulunmamakla beraber, zaman zaman karşılıklı anlaşma yolu ile İzmir’e değişken miktarlarda içme suyu alınmaktadır.
İzmir’e Ne Kadar Su Veriliyor? Mevcut Kaynaklar Yeterli mi?
İzmir kent merkezini oluşturan bölgeye 2010 yılı verilerine göre günde ortalama 517.258  m3 içme suyu verilmiştir. Yıllık toplam olarak 2004 yılından günümüze kadar olan sürede İzmir’e verilen su miktarları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Yıl
Kente verilen su miktarı
m3/yıl
m3/gün
litre/saniye
2004
204.178.704
559.394
6474
2005
209.241.845
573.265
6635
2006
215.736.513
591.059
6841
2007
201.357.705
551.665
6385
2008
192.138.414
526.407
6093
2009
184.481.003
505.427
5850
2010
188.799.293
517.258
5987
Tahtalı ve Balçova barajı ile Halkapınar, Göksu, Sarıkız, Menemen ve Pınarbaşı kuyularının ortalama toplam yıllık su potansiyeli DSİ’ce 324 milyon m3 olarak belirlenmiştir. Küresel ısınmanın bir sonucu olarak bölgemizde azalan yağışlar ve yaşanan kurak yıllar nedeniyle bu kaynaklardan 2000 yılından 2010’a kadar olan 11 yıllık dönemde % 38 oranında daha az olmak üzere, yılda ortalama toplam 199,4 milyon m3 su alınabilmiştir. Su kaynaklarındaki bu azalmaya rağmen şehir içi su dağıtım şebekelerinde yapılan yenilemeler ve su tasarrufu kampanyaları ile İzmir’de su sıkıntısı yaşanmamıştır. 2010yılında İzmir kent merkezi bölgesine verilen içme suyunun kaynaklara göre dağılımı aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
SU KAYNAĞI
2010  YILI ÜRETİLEN SU MİKTARI
m3/yıl
m3/gün
litre/saniye
YERALTISUYU KUYULARI
SARIKIZ KUYULARI
21.133.876
57.901
670,2
GÖKSU KUYULARI
42.878.061
117.474
1359,7
MENEMEN+ÇAVUŞKÖY KUYULARI
15.007.710
41.117
475,9
HALKAPINAR KUYULARI
32.592.720
89.295
1033,5
PINARBAŞI KUYULARI
1.374.791
3.767
43,6
BUCA KUYULARI
1.101.738
3.018
34,9
TOPLAM YERALTI SUYU ÜRETİMİ
114.088.896
312.572
3.617,7
BARAJLAR
TAHTALI BARAJI
67.635.00
185.303
2144,7
BALÇOVA BARAJI
5.074.897
13.904
160,9
GÜZELHİSAR BARAJI
2.000.000
5.479
63,4
TOPLAM YÜZEYSEL SU ÜRETİMİ
74.710.397
204.686
2.369,1
TOPLAM ÜRETİLEN SU
188.799.293
517.258
5986,8
İzmir kent merkezine hangi kaynaklardan ne miktarda su verildiği İZSU Web sitesinde günlük olarak yayınlanmaktadır.2010 yılında İzmir’e verilen içme suyunun % 60'ı  yeraltısuyu kuyularından, % 40'ı  ise yüzeysel su kaynaklarından sağlanmıştır. Verilen suyun kaynaklara göre dağılımı aşağıdaki grafikte verilmiştir.
İzmir’e Su Verecek Yeni Yüzeysel Su Kaynakları
Gördes Barajı
Gördes barajı Ocak 1998 tarihinde DSİ’ce ihale edilmiş olup Ocak 2009’ da inşaatı tamamlanmıştır. Gördes barajı akarsu tabanından 82,9 m, temelden 94,9 m yükseklikte, ön yüzü beton kaplı kaya dolgu bir barajdır. Barajdan yılda 129,6 milyon m3 su çekilebilecektir. Bu suyun 58,9 milyon m3’ü İzmir’e içme suyu olarak verilecek, 71,1 milyon m3’ü de Selendi ve Gölmarmara ovalarında sulama suyu olarak kullanılacaktır.


Gördes barajı Tahtalı barajından sonra İzmir’e içme suyu sağlayacak en büyük yüzeysel su kaynağıdır. Manisa ilinde yer alan Gördes barajında 17 Ocak 2009 tarihi itibarıyla su tutulmaya başlanmıştır. Barajdan İzmir’e su getirecek boru hattının ilk 35,5 km ‘lik bölümünün inşaatına 2009 yılı içinde DSİ’ce başlanmış, Eylül 2010 tarihi itibarıyla boru hattının bu bölümü tamamlanmıştır.

 
Devlet Su İşleri’nce inşaatı yapılan Gördes içme suyu ve sulama boru hatları
Boru hattının kalan 79 km uzunluğundaki bölümü ile Kemalpaşa ilçesi Çambel köyünde 99 m yükseğe su basacak olan bir pompa istasyonu önümüzdeki yıllar içinde DSİ’ce ihale edilerek inşa edilecektir. Ayrıca Bornova ilçesi Belkahve mevkiinde 365.000 m3/gün kapasiteli Kavaklıdere içmesuyu arıtma tesisi de İZSU tarafından ihale edilerek yapılacaktır. Boru hattı, Çambel pompa istasyonu ve Kavaklıdere içmesuyu arıtma tesisi proje çalışmaları devam etmektedir.

Tüm bu tesislerin yapımının uzun bir süre alacak olması nedeniyle, Gördes barajında toplanan suyun bir an önce kullanıma sunulabilmesi için İZSU Gördes barajından İzmir’e gelecek olan boru hattının Sarıkız kaynaklarına yaklaştığı kesimde 1620 m uzunluğunda bir bağlantı boru hattı ve 135 000 m3 /gün kapasitede bir içme suyu arıtma tesisi inşa edilmesini öngörmüştür.  1620 m uzunluğunda ve 1,2 m çapındaki bağlantı boru hattı İZSU’ca ihale edilerek inşaatı Eylül 2010 tarihinde tamamlanmıştır.

Aynı ihale kapsamında bulunan Sarıkız içme suyu arıtma tesisinin inşaatı ise 2011 yılı mart ayında tamamlanacaktır. Bu tarihe kadar Gördes barajından alınacak olan su Göksu kaynakları yakınında Çullutepe mevkiinde inşa edilmiş ve 2009 yılı başında işletmeye açılmış olan Çullu İçmesuyu Arıtma Tesisinde arıtılarak mevcut boru hattı üzerinden İzmir kentine verilecektir.
  
İZSU’ca inşa edilen Gördes içme suyu bağlantı boru hattı ve Sarıkız içme suyu arıtma
Çamlı BarajıGüzelbahçe İlçesi sınırları içinde Çamlı çayı üzerindedir. Baraj 75 m yüksekliğinde kaya dolgu tipindedir. Barajdan elde edilecek olan ortalama yıllık 21,5 milyon m3 (680 litre/s ) içme suyu, başta Güzelbahçe olmak üzere İzmir kent merkezi ile Güzelbahçe arasında kalan yerleşim birimlerinin içme suyu ihtiyacını karşılayacaktır. Barajın revize planlama ve sonrasında revize kesin projesinin yapımının tamamlanmasından sonra inşaatına başlanacaktır.

Çamlı barajının yapılacağı Çamlıdere vadisi
Değirmendere BarajıMenemen İlçesi sınırları içinde Değirmenderesi üzerindedir. 46 m yüksekliğindeki kaya dolgu baraj Yamanlar dağının kuzeye bakan yamaçlarında ve Gediz nehri havzasındadır. Barajdan elde edilecek olan ortalama yıllık 5,35 milyon m3 ( 170 litre/s ) içme suyu Menemen ilçesi ve Menemen ile Karşıyaka arasındaki yerleşim birimlerinin içme suyu ihtiyacının karşılanması amacıyla kullanılacaktır. Baraj revize planlama ve kesin proje yapımı için ihale çalışmalarına devam edilmektedir.
İZMİR’DE 2010 YILINDA YERALTI SUYU ÇALIŞMALARIİzmir’in 8 ilçesindeki 12 köy ve 2 mahallede 2010 yılında toplam olarak 14 adet yeni yeraltısuyu kuyusu açılmıştır. Bu kuyulardan birinde pompa montajı tamamlanarak kuyu işletmeye alınmış,  birinde de halen inşaat devam etmektedir.

          
Diğer 12 kuyuda pompa montajı ve elektrik sağlanması işleri devam etmektedir. Açılan kuyulardan 1,5 ile 20 litre/s arasında değişen debilerde su elde edilmiş olup toplam 87 litre/s içme suyu sağlanmıştır. 2010 yılında açılan yeni yeraltısuyu kuyularına ait bilgiler aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
İlçe
No
İlçe Adı
Kuyu
No
Köy /Mahalle Adı
Debi
(l/s)
Durumu
1
Aliağa
1
Karakuzu
4
İşletmeye alınıyor
2
Bayındır
2
Elifli
5
İşletmeye alındı
3
Havuzbaşı
4
İşletmeye alınıyor
4
Karahalilli
8
İşletmeye alınıyor
3
Bornova
5
Yakaköy
-
Kuyu açılıyor
4
Foça
6
Yenibağarası
3
İşletmeye alınıyor
5
Kemalpaşa
7
Hallbeyli
11
İşletmeye alınıyor
8
Sarıçalı
1,5
İşletmeye alınıyor
9
Sarılar
2,5
İşletmeye alınıyor
6
Menderes
10
Efemçukuru
1,5
İşletmeye alınıyor
7
Menemen
11
Emiralem
20
İşletmeye alınıyor
8
Seferihisar
12
Gödence
5
İşletmeye alınıyor
9
Torbalı
13
Bozköy
15
İşletmeye alınıyor
14
Demirciköyü
6,5
İşletmeye alınıyor
TOPLAM
87

Geçtiğimiz yıllarda açılmış olan Bayındır’da 2, Foça’da 4, Kemalpaşa’da 4, Özdere’de 2, Torbalı’da 2, Seferihisar ve Bornova’da birer olmak üzere toplam 16 adet yeraltısuyu kuyusunun pompa ve elektrik donanımları tamamlanarak işletmeye alınmıştır.

İZSU, SCADA Su Dağıtım Ve Merkezi Kontrol Müdürlüğü İle İzmir’deki Su Dağıtımını Tek Merkezden Yönetiyor
 

Kente 24 saat sağlıklı su sağlayan İZSU, kentin su sistemini Halkapınar’daki tek bir merkezden bilgisayarlarla denetleyip yönetiyor. Güzelbahçe’den Bornova’ya, Manisa ili Nuriye beldesinden Tahtalı barajına kadar uzanan çok geniş bir alan üzerindeki içme suyu üretim kaynakları, kentin değişik noktalarındaki, pompa, vana, depo gibi tesisler "SCADA" adı verilen merkezi kontrol ve yönetim birimi ile tek bir merkezden gerçek zamanlı olarak 7 gün 24 saat kumanda ediliyor ve su şebekesi denetleniyor.
SCADA ile 2 baraj, 102 derinkuyu, 71 pompa istasyonu, 344 adet motopomp, 48 depo, havuz, gözlem kuyusu, 17 adet hat vanası kontrol edilmektedir. Bu şekilde tüm su dağıtım ağı bir kumanda merkezinden, bilgisayarlar ve telsiz sistemi ile izlenebiliyor. Su dağıtımı, uzaktan kumandalı motorlu vanalar ile kontrol edilebiliyor; hat basınç ve debileri, depo seviyeleri, sensörlerin de aracılığı ile sürekli ve anında denetlenebiliyor.
Arsenik Arıtma Tesisleri İle İçme Suyunun Kalitesi Dünya Standartlarına Yükseltildi
  


  
Halkapınar içme suyu arıtma tesisi    Menemen içme suyu arıtma tesisi
Küresel iklim değişimine bağlı kuraklığın bir sonucu olarak İzmir’e içme suyu sağlayan yeraltısuyu kaynaklarında farklı düzeylerde olmak üzere arsenik konsantrasyonlarında artış belirlendi. Üniversitelerle yapılan işbirliği sonucunda; sorunun acil çözümü için 2008 yılı yaz aylarında, biri dünyanın en büyük tesisi olan 3 ayrı arsenik arıtma tesisinin inşaatına başlandı ve rekor bir hızla tamalanan tesislerin tümü 4 Mart 2009 tarihinde tam kapasiteyle devreye girdi. 3 büyük arsenik arıtma tesisiyle, İzmir'e dünya kalite standartlarına uygun içme suyu verilmektedir. Halen Göksu ve Sarıkız kuyularından gelen yeraltısuları Göksu içme suyu arıtma tesisinde , Menemen ve Çavuşköy kuyularından gelen yeraltısuları Menemen içme suyu arıtma tesisinde ve Halkapınar kuyularından gelen yeraltısuları da Halkapınar içme suyu arıtma tesisinde arsenikten arındırılarak kente veriliyor.
Göksu’daki 22 kuyu ve Sarıkız’daki 27 kuyudan alınan suyu arıtan Göksu içme suyu arıtma tesisinin kapasitesi 3000 litre/s’dir. Menemen’deki 21 kuyu ve Çavuşköy’ deki 12 kuyudan alınan suyu arıtan Menemen içme suyu arıtma tesisinin kapasitesi 600 litre/s’ dir. Halkapınar’daki 18 kuyudan alınan suyu arıtan Halkapınar içme suyu arıtma tesisinin kapasitesi 1000 litre/s’dir.

İçme Suyu Kalitesi ve Arsenik Değerleri Sürekli İzleniyor
İzmir şehir içi dağıtım şebekesinde birinci hafta 1 ile 40, izleyen haftada 41  - 80 ile numaralandırılan toplam 80 ayrı noktadan periyodik olarak örnek alınmaktadır. Alınan su örneklerinde içme suyunun kalitesini belirlemekte kullanılan 16 ayrı parametre analiz edilmekte ve analiz sonuçları İZSU Genel Müdürlüğünün web sitesinde yayınlanmaktadır. Analizi yapılan parametreler bulanıklık, pH, iletkenlik, Klorür, Nitrit, suyun rengi, Amonyum, Arsenik, oksitlenebilirlik, tuzluluk, toplam sertlik, serbest Klor, E coli sayısı, C.Perfringens sayısı, koloni sayısı ve Koliform bakteri sayısı’dır. Bu parametrelerin ölçülen değerlerinin “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmelik” te verilen sınır değerlerin altında kalıp kalmadıkları kontrol edilmektedir. Yapılan tüm analizlerde parametre değerlerinin verilen sınır değerler altında kaldığı görülmüştür.



İçme suyundan alınan örneklerde kent içindeki tüm noktalarda arsenik konsantrasyonları dünya ve ülkemiz standartlarında sınır değer olarak verilen litrede 10 mikrogram sınır değerinin altında bulunmaktadır. Güncel değerleri İzsu Genel Müdürlüğü'nün web sitesinden yararlanabilirsiniz.

İZSU Köy Kuyularında da Arsenik, Demir ve Mangan Arıtma Tesisleri Kuruyor

   
                         Bornova Çiçekli köyü İçme suyu  Arsenik Arıtma tesisi

Kent merkezine içme suyu veren Göksu, Sarıkız. Menemen, Çavuşköy ve Halkapınar kuyularındaki Arsenik sorununu yaptığı arıtmalarla çözen İZSU bazı köy kuyularında yersel olarak ortaya çıkan arsenik problemini de çözüyor. İlçe ve köylerde kuyu açımı sırasında yapılan su analizlerinde arsenik için litrede 10 mikrogram, mangan için litrede 50 mikrogram, demir için litrede 200 mikrogram üst sınırın aşılması halinde İZSU bu kuyuların suyunu arıtacak tesisleri kurmaya başladı. Bugüne kadar yapılan çalışmalarla 8 ayrı ilçede toplam 16 köyde arsenik veya demir ve mangan arıtma tesisleri kurularak köylerimize sağlıklı su verilmesi sağlanmıştır. Gerçekleştirilen tesislere ilişkin bilgi aşağıdaki çizelgede verilmiştir.

Köy Kuyularında Arsenik, Demir ve Mangan Arıtma Tesisleri
No
İlçe Adı
Köy Adı
Arıtılan Madde
Debi(l/s)
Bitiş Yılı
1
Aliağa Samurlu Arsenik
3,5
2009
2
Yukarı Şehit kemal
3,5
2009
3
Bozköy
7
2009
4
Bayındır Kızılağaç Demir+Mangan
3
2008
5
Dernekli
3
2009
6
Çınardibi
8
2009
7
Bornova Çiçekli Arsenik
3
2008
8
Yakaköy
4
2009
9
Karaçam Demir+Mangan
3
2009
10
Foça Ilıpınar Arsenik
8
2009
11
Yeniköy Demir+Mangan
3
2007
12
Menderes Özdere Demir+Mangan
15
2009
13
Menemen Bozalan Arsenik
3
2009
14
Torbalı Helvacı Demir+Mangan
3
2007
15
Ormanköy
9
2008
16
Urla İYTE Demir+Mangan
7
2008

Tesislerin yedisinde Arsenik, dokuzunda da Demir+Mangan arıtımı yapılmaktadır. Tesislerin 2 adedi 2007 yılında, 4 adedi 2008 yılında, 10 adedi de 2009 yılında tamamlanarak hizmete girmiştir.
Su Kayıpları Azaltılıyor
İzmir kent merkezi bölgesindeki kayıp ve kaçak oranı 1995 yılında % 63,8 iken 2010 yılında %36,4’e inmiştir. İZSU’ca yapılan yoğun çalışmalar sonucunda 16 yıllık dönemde kayıp kaçak oranı % 27,4 oranında bir azalma göstermiştir.
İçme suyu şebekesindeki fiziki kayıpları önlemek ve kaçak su kullanımını kontrol altına almak için İzmir kent merkezindeki su şebekesi 450 alt bölgeye ayrıldı. Sayaç bölgesi olarak adlandırılan bu bölgelerden 376 adedi uygulamaya geçirildi. Sayaç bölgelerinde basınç kontrolleri yapılarak, bölge bazında olası tüketim, gerçekleşen tüketim ve tahakkuk miktarı verileri değerlendirilerek su kayıplarının nedenleri ortaya çıkarılmakta ve gerekli önlemler alınmaktadır.
Fiziki su kayıplarının kontrolü için sürekli izleme, yer altındaki arıza kaynağının bulunabilmesinde düzenli dinleme ve kombine ölçüm gibi yöntemler kullanılıyor.
Sayaç bölgelerinden elde edilen tüketim bilgileri artık anında merkezi bir bilgisayara ulaştırılıyor. Kayıp ve kaçakların önlenmesinde erken müdahaleye yardımcı olan "uzaktan okuma yöntemi"nin kurulumu 2008 yılı içinde tamamlandı. Bu çalışma ile su şebekesinin yüzde 90'ında kayıp ve kaçakların kontrol altına alınıp giderilmesi sağlandı. Bu çalışmalar sayesinde 2001 yılında 5,3 milyon m3 olan su kazanımı, 2009 yılında 11 kat artarak 58 milyon m3 ‘e ulaştı.
  
                                    
Devamını görmek için tıklayınız !İzmir İçme Suyunu Nereden Alıyor?

İzmir Tarihi Su Yapıları

22 Aralık 2011 Perşembe

İzmir’in güncel su sorunlarının çözümü yanında, tarihi su yapılarını da korumanın ve bu mirası gelecek kuşaklara aktarmanın bilinciyle hareket eden İZSU Genel Müdürlüğü İzmir kentinde bulunan önemli su yapıları ile bazı tarihi yapıların restorasyonunu gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda Dönertaş sebili, Gaffarzade sebili ve çeşmesi, tarihi un fabrikası binaları restorasyonları yapılmıştır.  Yenişehir’deki İZSU tesisleri alanı içinde bulunan tarihi Halkapınar su derleme yapısı için bir restorasyon projesi hazırlanmış, uygulamaya henüz başlanmamıştır.

1. DÖNERTAŞ SEBİLİ
Bu çerçevede Tilkilik semtindeki Dönertaş sebili 2006 yılında restore edilerek halkımızın kullanımına sunulmuştur.

2. GAFFARZADE SEBİLİ VE ÇEŞMESİ
Konak semtindeki Tarihi Çakaloğlu hanının girişinde yer alan Gaffarzade sebili ve çeşmesinin restorasyonu 2006 yılında tamamlanmıştır.

3. TARİHİ UN FABRİKASI BİNALARI
2007-2008 yıllarında İZSU Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan ve önemli bir tarihi yapı olan Şaraphane semtinde eski DGM binası olarak da bilinen Tarihi Un Fabrikası binalarının restorasyonu gerçekleştirilmiştir.

4. HALKAPINAR SU DERLEME YAPISI
İzmir’in şu andaki en önemli yeraltısuyu kaynaklarından biri olan Yenişehir semtindeki Halkapınar kuyularının bulunduğu alanda yer alan, tarihi su derleme yapısının restorasyonu için bir restorasyon projesi hazırlanmış, uygulamaya henüz başlanmamıştır.
DÖNERTAŞ SEBİLİ


Dönertaş sebilinin geçmişteki durumu

Dönertaş sebili İsmail Rahmi Efendi tarafından 1814 yılında, babası Osmanzade Seyyid İsmail Rahmi efendi adına yaptırılmış bir 19. yüzyıl su yapısıdır. Sebil günümüzde de çarşı niteliğini ve canlılığını koruyan Tilkilik semtinde bulunmaktadır. Adını köşesinde el ile döndürülebilen mermer sütundan almıştır. Bir zamanlar halk arasında, elle döndürülen bu sütun dönmez ise deprem olacağına dair bir inanış vardı. Sebil bulunduğu yer itibarıyla halk arasında bir nirengi noktası olarak da kullanılmaktadır. Dörtgen planlı sebilin üstü kubbeli olup, alaturka kiremit kaplıdır. İki pencere arasında ve köşeye konan, süslü başlıklı dönen yuvarlak mermer sütun ön yüzün çarpıcı bir öğesidir. Mermer kaplı cephe, bitkisel motifler, manzara ve hat bezemeler ile süslenmiştir.


Restorasyon sonrasında Dönertaş Sebili

Restorasyon sonrasında Sebile adını veren Dönertaş

Restorasyon sonrası Dönertaş Sebilinde rölyefler
Dönertaş sebili restorasyonu ile yapının Anafartalar caddesine bakan yüzünde yer alan çeşme tekrar çalışır duruma getirildi. Yıllar sonra sebile adını veren dönertaş dönmeye başladı.

GAFFARZADE SEBİLİ VE ÇEŞMESİ
Restorasyon sonrasında Gaffarzade Çeşmesi ve Sebili
Yüzyıllar boyunca kendilerine özgün mimarileriyle kentimizi zenginleştiren, yazın kavurucu sıcaklarında bir bardak soğuk su içmenin keyfini yaşatan sebillerin çoğu ne yazık ki zamana yenik düştü.
 İzmir’de 20. yüzyıl başlarında sayıları 24 adet olan sebillerin sayıları giderek azaldı ve bu özel hatıralardan geriye sadece 4 tanesi kalabildi. Bunlar Kemeraltı veya diğer adıyla Sinan-zade sebili, Çakaloğlu hanı girişindeki Gaffar-zade sebili, Kestelli’deki Katipoğlu sebili ve Dönertaş sebilidir.
 Türlerinin son temsilcileri olan bu sebillerin kent yaşamına döndürülmesi için harekete geçen İzmir Büyük Şehir Belediyesi ve İZSU Genel Müdürlüğü Dönertaş ve Gaffar-zade sebillerinin restorasyonu için Vakıflar Genel Müdürlüğü ile yapılan protokol çerçevesinde restorasyon projelerini hazırladı. İzmir 1 nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun onayı ile 2006 yılında restorasyon uygulamaları tamamlandı.


Restorasyon sonrası Çakaloğlu hanı girişindeki Gaffarzade Çeşmesi

Gaffarzade sebilinin 19. yüzyıl başlarında daha eski bir tarihi olan Çakaloğlu hanı ile yanında bulunan ve şu anda olmayan bir başka yapının oluşturduğu içköşeye yapılmış olduğu sanılmaktadır. Gaffarzade çeşmesinin ise yine aynı yıllarda yapıldığı ve bir başka yerden alınarak, Çakaloğlu hanının cephesine yerleştirildiği sanılmaktadır.
Çakaloğlu hanı girişinde Gaffarzade çeşmesi ve sebili


TARİHİ UN FABRİKASI BİNALARI
Tarihi Un Fabrikası binalarının yapıldığı dönemdeki görünümü
Bir limana şehri olan İzmir, coğrafi konumu nedeniyle bir ticaret şehri olma özelliğini uzun yıllar korumuştur. Özellikle 1838’ de imzalanan ticaret anlaşması ile yabancı sermayenin şehre gelmesi, sanayi yapılarındaki gelişmeyi ve hareketi arttırmıştır. Liman ve Alsancak garı ile olan ulaşım ilişkileri, Şehitler bölgesini sanayi yapıları içim önemli bir konuma getirmiş ve un fabrikası bu bölgede kurulmuştur.
Fabrikanın yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. İlk buharlı un fabrikası girişiminin 1847 yılında olduğu, ancak gerçekleşmediği biliniyor. Söz konusu fabrikanın ise 1908 yılında kullanımda olduğu biliniyor. Bu verilere dayanarak fabrikanın 1800’ lerin son çeyreğinde yapıldığı söylenebilir. Fabrika binaları her biri 4 katlı olan 2 bloktan oluşur. Bloklardan biri günümüzde TEDAŞ tarafından kullanılmaktadır. Diğer blok ise 1980’ li yıllarda DGM binası olarak kullanılmıştır. Bu blok günümüzde boştur.
İZSU tarafından 2006 yılında hazırlattırılan restorasyon projeleri aynı yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir 1 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarfından onaylanmış ve 2007-2008 yıllarında restorasyon uygulamasının ilk aşaması gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda binaların dış cepheleri temizlenmiş, geç dönemde yapılmış ve özgün yapıya aykırı müdahale ve eklentilerden arındırılmıştır.


Restorasyon çalışmaları sırasında Tarihi Un Fabrikası binaları




HALKAPINAR SU DERLEME YAPISI


Halkapınar su kuyuları yanındaki eski su derleme yapısı
Halkapınar Su Derleme Yapısı, Halkapınar mevkiinde, İZSU Genel Müdürlüğüne bağlı tesisler alanında yer almaktadır.
Halkapınar çevresi antik dönemden bu yana su ile öne çıkan yerleşim yerlerinden biri olmuştur.Ünlü tarihçi Heredot bölgeyi, “ Bereket Tanrıçası güzeller güzeli Artemis (Diana) in yanındaki perilerle birlikte gelip hergün yıkandığı yer” şeklinde nitelemiştir.Bölgeye Halkapınar ve Diana Hamamları isimlerinin verilmesinin nedeni, çeşitli kaynaklarda Diana Hamamları yani Halkapınar’ın bir havuz içine alınmış su kaynağı olması ve havuzun içinde Tanrıça Diana’ya ait bir heykel başı bulunması olarak belirtilmiştir.
Halkapınar ve çevresinin gelişimi 1850’den sonra Aydın ve Kasaba (Turgutlu) demiryollarının yapımıyla hızlanmıştır ve ürünlerin pazarlanmasının kolaylaşması büyük şirketlerin gelişmesini sağlamıştır. 1838’de imzalanan ve yabancılara ayrıcalık tanıyan ticaret sözleşmesinin etkisi ile yerli sermaye yerini yabancı sermayeye bırakmıştır. Bu dönem koşulları içerisinde sanayi yapıları, Halkapınar’da önce çok su kullanımı gerektiren bir kağıt fabrikası, ardından  ise İZMİR SU FABRİKASI ile kendini gösterir. 1847’de faaliye geçen Şavk kağıt fabrikası 3 Ermeni iş adamına aittir. Ancak 1863 yılında kapanır.
Öte yandan İzmir’in su yetersizliği sorunu giderek artmaktadır ve Halkapınar su kaynaklarıyla gündemdedir. İzmir valisi Mehmet Kamil Paşa’nın öncülüğünde kurulan ve bir Belçika ortaklığı olan “İzmir Suları Osmanlı Şirketi” ne 1893 tarihinde 47 yıllığına İzmir içme suyu için imtiyaz verilmiştir.1895 yılımda Halkapınar kaynakları Sular İdaresince temizlenmiş ve imtiyaz 87 yıla çıkarılmıştır.
Söz konusu su yapısı ise Halkapınar gölü ile eski kervan yolu arasında konumlanmıştır.19. yüzyılın ikinci yarısında ilk defa yapıldığı düşünülen havuz yapısının 1895 yılında kurulan Sular İdaresi ile su toplama-çökeltme–dağıtım havuzu haline getirildiği, 20. yüzyıl başında da simgesel fonksiyonu olan ve günümüzde adından “ su alma yapısı” olarak söz edilen, restorasyona konu olan müzeyyen orta yapının yapıldığı anlaşılmaktadır. Yani söz konusu yapı, dışarıdan görünmeyen ve zemşn kotundan 5-6 m aşağıda olan bir fonksiyonun anlatımıdır.
1975 yılında Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından Halkapınar’daki su tesisleri, su havuzu ve göl alanı 3. derece sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Halkapınar Su yapısı için İZSU tarafından 2005 yılında restorasyon projesi hazırlatılmış ve 2006 yılında İzmir 1. Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanmıştır. Restorasyon uygulaması için hazırlıklar yapılmaktadır.

Halkapınar su derleme yapısı içinde galeri girişleri

Halkapınar su derleme yapısı içinde galeri girişleri
Devamını görmek için tıklayınız !İzmir Tarihi Su Yapıları

Tarihi Su Yolları

İZMİR'İN TARİHİ SU GETİRME SİSTEMLERİ
* (Bu yazı ve ekindeki çizim ve fotoğraflar tümü ile 4-5 Haziran 1999’da İzmir Su Kongresinde sunulan ve yayınlanan “İzmir’in Tarihi Su Getirme Sistemleri; Prof.Dr.Ünal ÖZİŞ, İnş.Yük.Müh.Yalçın ÖZDEMİR, İnş.Müh.Akın KOSOVA, İnş.Müh. Abdullah ÇÖRDÜK, s.45-56” adlı bildiriden değiştirilmeden alınmıştır.)
ÖZET BİLGİ
Binlerce yıllık geçmişe sahip İzmir kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilmiş, uzun mesafeden su getirme sistemleri konusunda kapsamlı ilk araştırma 19. yüzyıl sonlarında Alman Arkeoloji Enstitüsünün çalışmaları çerçevesinde Georg Weber tarafından yapılmış, bulguları 1899'da Enstitünün yıllığında yayınlanmıştır. Arada geçen sürede, konunun ayrıntılarına daha fazla inecek, çağdaş haritalar üzerinde bu suyollarının geçkisini tam olarak belirleyecek çalışmalar yapılamamış olduğu gibi, kentin kullanım alanının sürekli büyümesi yüz yıl kadar önce belirlenmiş kalıntıların pek çoğunun bugün artık yerinde bulunmamasına yol açmıştır. Bu suyollarının başlıca/arı şunlardır:
(a) İzmir’ in doğusundan, Nif dağının güney yamaçlarında, Arapderenin en üst kesimlerindeki Karapınarın sularını Kadifekaleye (Pagus dağı) ileten. Melez çayını taş borulu ters sifonla geçen antik "Karapınar suyolu";
(b) İzmir’in güneyinden. Kısıkköy yakınındaki Akpınarın sularını. Bayramyeri yakınında, eskiden değirmenlerin bulunduğu kesimin yakınındaki. Zeus Akraios tapınağına kadar ileten antik "Akpınar suyolu";
(c) İzmir’ in güneydoğusundan, Bucanın doğusundaki Kanlıgöl - Kaynaklar yöresi sularını Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak, Kadifekalenin doğu eteklerinden dolaşarak ileten antik ve daha sonraki dönemlerde de kısmen yararlanılmış olan "Buca suyolları";
(d) İzmir’ in güneyinden, Kozağaç yöresi pınar sularını, Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak ileten, muhtemelen Osmanlı döneminde "Osmanağa suyolu" olarak da yararlanılmış olunan "Kozağaç suyolu";
(e) İzmir’ in güneydoğusundan, Şirinyer yakınında kaynayan pınar sularını. Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak ileten Osmanlı dönemi "Vezir suyolu";
(f) İzmir’ in doğusundan, Tepecik’ in kuzey yamaçlarından kaynayan, muhtemelen antik dönemde de yararlanılmış olan suları ileten, "Kapancıoğlu suyolu".
Weber'in raporundaki bilgiler ve çizimler dikkate alınarak, hala yerinde bulunabilecek kalıntı ve izler arazide araştırılarak, çağdaş haritalardan da yararlanılarak, antik İzmir’ e (Smyrna) uzun mesafeden su getirmiş olan tarihi suyollarının geçkisi belirlenmeğe çalışılmıştır.

1. GİRİŞ
Türkiye, tarihi su yapıları açısından dünyanın en önde gelen açık hava müzelerinden biri niteliğindedir. Ege bölgesindeki tarihi su yapıları da bu çerçevede büyük önem taşımaktadır. Arkeologların ötesinde, inşaat mühendislerince Ege bölgesindeki antik kentlere uzun mesafeden su getiren pek çok suyolu, su dağıtım sistemi, akarsuların üzerini tünel gibi kapatan yapılar, tarihi barajlar inceleme konusu olmuştur. Genelde Türkiye, özelde Ege bölgesindeki tarihi su yapıları konusundaki başlıca çalışmalar paralel bir bildiride [Alkan. Tanrıöver, Öziş 1999] özetlenmiş ve ilgili yayınlarının listesinde yeralmıştır.
Binlerce yıllık geçmişe sahip İzmir kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilmiş, uzun mesafeden su getirme sistemleri konusunda kapsamlı ilk araştırma 19. yüzyıl sonlarında Alman Arkeoloji Enstitüsünün çalışmaları çerçevesinde Georg Weber tarafından yapılmış, bulguları 1899'da Enstitünün yıllığında yayınlanmış [Weber 1899]; daha sonra kısa ek bilgiler de verilmiştir [Weber 1904, s.95-96].
Arada geçen sürede, konunun ayrıntılarına daha fazla inecek, çağdaş haritalar üzerinde bu suyollarının geçkisini tam olarak belirleyecek çalışmalar yapılamamış olduğu gibi, kentin kullanım alanının sürekli büyümesi yüz yıl kadar önce belirlenmiş kalıntıların pek çoğunun bugün artık yerinde bulunmamasına yol açmıştır.
Weber'in raporundaki bilgiler ve çizimler dikkate alınarak, hala yerinde bulunabilecek kalıntı ve izler arazide araştırılarak, çağdaş haritalardan da yararlanılarak, antik İzmire (Smyrna) uzun mesafeden su getirmiş olan tarihi su yollarının geçkisi belirlenmeğe çalışılmaktadır.
Bu suyollarının başlıcaları şunlardır:
  1. İzmirin doğusundan, Nif dağının güney yamaçlarında, Arapderenin en üst kesimlerindeki Karapınarın sularını Kadifekaleye (Pagus dağı) ileten, Melez çayını taşborulu ters sifonla geçen antik "Karapınar suyolu";
  2. İzmirin güneyinden, Kısıkköy yakınındaki Akpınarın sularını, Bayramyeri yakınında, eskiden değirmenlerin bulunduğu kesimin yakınındaki, Zeus Akraios tapınağına kadar ileten antik "Akpınar" suyolu";
  3. İzmirin güneydoğusundan, Bucanın doğusundaki Kanlıgöl - Kaynaklar yöresi sularını, Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak, Kadifekalenin doğu eteklerinden dolaşarak ileten antik ve daha sonraki dönemlerde de kısmen yararlanılmış olan "Buca suyolları";
  4. İzmirin güneyinden, Kozağaç yöresi pınar sularını, Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak ileten, muhtemelen Osmanlı döneminde "Osmanağa suyolu" olarak da yararlanılmış olunan "Kozağaç suyolu";
(e) İzmirin güneydoğusundan, Şirinyer yakınında kaynayan pınar sularını, Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak ileten Osmanlı dönemi "Vezir suyolu";
(f) İzmirin doğusundan, Tepecikin kuzey yamaçlarından kaynayan, muhtemelen antik dönemde de yararlanılmış olan suları ileten, "Kapancıoğlu suyolu".
Aradan bir asır geçtikten sonra, İzmirin tarihi suyollarından Karapınar suyolu bir bitirme projesi [Çorduk 1998] çerçevesinde sınırlı ölçüde incelenmiş olup; Karapınar ve özellikle Akpınar su yolları ile diğer su yolları yürütülmekte olan bir yüksek lisans tezi [Kosova 1999] çerçevesinde incelenmeğe devam edilmektedir. Bu bildiride, sürdürülmekte olan çalışmaların ilk bulgularının değerlendirilmesi yapılmaktadır.

2. KARAPINAR SUYOLUWeber'in raporunun [1889] içindeki çok sayıdaki çizimin ötesinde, ekinde bütün suyollarının geçkisini gösteren bir genel harita (Tafel 2) ile Karapınar suyolunun sonunda, Melez çayı vadisini aşan taş boru ters sifonun planı ve boykesiti (Tafel 3) bulunmaktadır.
Weber'in 1 : 83.300 mertebesinde bir ölçeğe sahip genel haritası, metnin takibinde büyük kolaylık sağlamaktaysa da, modern haritalarla uyumsuz yönleri, özellikle de geçkinin ayrıntıları, açılarından doğrudan kullanılacak nitelikte değildir. Karapınar suyolunun 1 : 25.000 ölçekli modern haritalar yardımıyla belirlenen geçkisi [Çördük 1998] Şekil l'de 1 : 143.000 mertebesinde bir ölçeğe küçültülmüş olarak, diğer suyollarının geçkileriyle birlikte verilmektedir.
Weber'in taş boru ters sifonu gösteren, 1 : 3.600 mertebesinde yükseklik, 1 : 14.300 mertebesinde uzunluk ölçeğine sahip boykesidi ile, 1 : 10.000 uzunluk ölçeği yazılı olmasına rağmen boykesitle aynı. dolayısıyla 1 : 14.300 mertebesinde uzunluk ölçeğine sahip olması gereken planı, kentin arada geçen sürede ters sifon geçkisinin hemen tamamını kaplamasına rağmen, modern 1 : 25.000 ölçekli haritalarla kıyaslanabildiği ölçüde, sağlıklı görünmektedir. Aynı ölçeklerle yeniden çizilmişi Şekil 2 olarak verilmiştir. Ayrıca, Şekil 3'te ön planda Buca yöresinden gelen suyollarının üzerinden geçtiği iki su kemerini gösteren, muhtemelen 20. yüzyılın ilk çeyreğinde çekilmiş resmin arka planında, ters sifonun Melez vadisini geçtiği kesim de görülmektedir (ters sifonun geçkisi sonradan yazar tarafından işlenmiştir).
Kurutepe ile Nifdağını ayıran Arapderenin başındaki sağrıya yakın yerde, 750 m yükseltide üç gözeden kaynayan Karapınar'ın (Weber'in yazımıyla "Kara-bunar") suyunu ileten, toplam uzunluğu 30 km [Çördük 1998] olan bu sistem boyunca yer yer dikdörtgen kesitli kargir mecra, yer yer pişmiş toprak boru izlerine rastlanmış [Weber 1899], en son kısmında 3 km uzunluğunda taş boru ters sifon ile Melez vadisini aşarak Kadifekaleye ulaşmıştır. Melez çayı üzerinden, taş borular dere yatağının 26 m yükselti civarındaki bir kesiminden, kemerli alçak bir su köprüsü üzerinden geçirilmiştir [Weber 1899]. Günümüzde her iki sahilde bu geçiş yerinin kenar ayaklarının bazı taşları bulunmaktadır; boru hattının Kadifekalede 184 m yükseltiye çıktığı; su köprüsü üzerinden geçişin de 30 m yükselti civarında olabileceği dikkate alındığında, taş borular azami 155 m mertebesinde, türünün en büyük su basıncına [Schnitter 1984] maruz kalmıştır.
Weber'in [1899] ancak 58 adedini belirlediği ve Çizelge l'de özetlenen [Çördük 1998], kenar kalınlıkları çoğunlukla 0,5-0,6 m, iç çapları 0,15-0,18 civarında olan, farklı boyutlardaki bu taşboruların, ortalama kalınlıkları 0,55 m alındığı takdirde, ters sifonda 6000 adedinin kullanılmış olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. 1899'da bu sayının ancak % l'i belirlenebilmişken, yazarların arazi incelemelerinde, biri tam (Şekil 4), biri Melez çayı iksa duvarına gömülü, biri iki parçalı kırık (Şekil 5), ikisi yarım, ancak 5 adedi bulunabilmiş, dolayısıyla oran %o l'e inmiştir; Melez çayından Kadifekale'ye geniş bir yay biçiminde yükselen kesim sokak sokak incelenebildiğinde. boş bir arazide, bir ev veya bahçe duvarında birkaç taşboruya daha rastlanabilmesi olasıdır.
Suyolunun toprak boru olduğu en düşük eğimli (%o 4,6) kesimde, temsili boru iç çapı 0,21 m. pürüzlülük katsayısı n=0,02 alındığında, iletim kapasitesi 11 l/s civarında olmaktadır. Ters sifonun başlangıç yükseltisi 188,8 m, Kadifekale'de çıktığı en yüksek noktanınki 183.9 m. dolayısıyla harekete etkiyecek yükselti farkı 4.9 m. boru iç çapı 0,17 m, pürüzlülüğü ks= 3 mm alındığında, iletim kapasitesi 7,5 l/s olarak hesaplanmaktadır [Çördük 1998]. Karapınar suyolunun iletmiş olduğu debinin 10 l/s mertebesinde olabileceği anlaşılmaktadır.

3. AKPINAR SUYOLU
İzmir'in güneydoğusunda Kısık köyü yakınında, 130 m yükseltideki Akpınar'ın sularını. Bayramyeri yakınında 75 m yükseltideki Zeus-Akraios tapınağına ileten 27 km uzunluğundaki [Kosova 1999J bu suyolu, esas itibarıyla 0,5 m kalınlığındaki kargir duvarlarla oluşturulmuş, 0,4 m genişlikte bir mecradır.
Yağhaneler yakınında 90 m civarındaki bir yükseltiye sahip boynu aşabilmek için, geçkinin büyük kısmında %o 2 mertebesinde bir eğimle inşa edilmiş olan bu suyolu, rastlanılan yandere yataklarını günümüzde hepsi harap, bazıları tek açıklıklı, bazıları çok açıklıklı su kemerleriyle aşmıştır (Şekil 6 ila 9).
Mecradaki su derinliği hakkında kesin bir bilgi olmamakla birlikte, bunun da genişlik gibi 0,4 m olduğu kabul edildiğinde, %o 2 boyuna eğim ve n= 0,025 pürüzlülük katsayısı için. iletim kapasitesi 35 l/s olarak hesaplanmaktadır.

4. BUCA SUYOLLARI
Weber'in raporunda [1899], Buca'nın doğusunda Kanlıgöl'den su iletildiği, Buca yöresinden beslenen, Bizans dönemi iki pişmiş toprak boru hattının Melez vadisi boyunca devam ettiği ve birinin Karapınar ters sifonunun Melez'i aştığı yerden, onu kısmen tahrip ederek karşı sahile geçtiği. Şirinyer'deki iki yüksek su kemerinin Osmanlı yapısı olduğu, Buca veya Kozağaç sularının bu kemerlerle Melez çayını aştığı, vadi boyunca sol sahilde devam eden Osmanağa suyolunun bu yapıları kullanmış olduğu, Şirinyer'de istasyon yakınındaki bir pınardan Melez çayını daha mansapta bir su kemeriyle aşan Vezir suyunun İzmir'e iletildiği yeralmaktadır.
Şirinyer su kemerlerinin, Şekil 3'de ve 10'da görülen, üzerinden mecranın kargir kanal olarak geçtiği ve mansapta yeralanı, daha sonra çok onarım görmüş olmakla birlikte, aslında bir Roma dönemi su yapısı niteliğindedir. Kanlıgöl'den daha da doğudan, Karapınar'ın güneyindeki Kaynaklar yöresinin sularını Buca üzerinden, Melez çayını da bu kemerle aşarak İzmir'e iletmiş bir sistemin varlığı incelenmeğe değer niteliktedir.
Aralarında 100 m kadar mesafe bulunan ve doğu-batı yönünde uzanan Şirinyer su kemerlerinin, Şekil 3'de ön planda görülen, üzerinden iki sıra pişmiş toprak borunun geçtiği, sonra 2 m kadar ters sifon gibi yükselerek, diğer su kemerinden gelen mecrayla birleşmiş olanı, Şekil 10'da bir kemeri yakın plandan görüldüğü üzere, Osmanlı yapısı olabilir. Buca ve/veya Kozağaç yöresinden gelen sular. Osmanağa suyolu dahil, diğer su kemerinin onarılmaz sanılan biçimde harap olması sebebiyle yapılmış bu su kemeriyle Melez çayını aşmış izlenimini vermektedir

5. OSMANAĞA SUYOLUÖnceki bölümde açıklandığı üzere, Osmanağa suyolunun beslenme yerinin Şirinyer'in birkaç km güneyindeki Kozağaç pınarı mı, Buca suyollarının başka bir kaynağı mı olduğu incelemeğe değer niteliktedir.

6. VEZİR SUYOLUWeber'e göre [l 899], Şirinyer tren istasyonu yakınında kaynayan bir pınardan beslenen Vezir suyolu, 0,55 m kalınlığında yan duvarları olan 0,6 m genişliğinde bir mecra ile, Melez çayını güney-kuzey yönünde yeralan yüksek bir su kemeriyle aşıp, sol sahilde yamaç boyunca kavis çizerek İzmir'e ulaşmaktadır. Şekil l l'de görülen Vezir su kemeri bir osmanlı dönemi su yapısıdır.

7. KAPANCIOĞLU SUYOLU
Weber'e göre [1899], Buca düzlüğünün kuzeyindeki tepelerin kuzey yamaçlarındaki bir pınarın suyunu, antik dönemde Diana hamamlarının bulunduğu, kendisi de karstik bir pınar olan Halkapınar'a ileten kısa bir suyolu, harap olduktan sonra, Osmanlı döneminde daha da kısa bir suyolu olarak, yarı yükseltideki Kapancıoğlu çeşmesine su iletmiştir.

KONU İLE İLGİLİ YAYINLAR
  1. /. ALKAN. A.; TANRIÖVER. A.; ÖZİŞ, Ü. (1999): Ege bölgesinde tarihi su yapıları ve Priene. İzmir, Mühendislik ve Diğer Meslek Odaları İzmir Şubeleri, "İzmir Su Kongresi".
  2. ÇORDUK, A. (1998) : "İzmir'e su ileten tarihi Karapınar su yolu". İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Hidroloji ve Su Yapıları Bitirme Projesi, n. 169 (Yön.: Ü. Öziş & Y. Özdemir).
  3. KOSOVA, A. (1999): "Long-distance water conveyance systems to İzmir". İzmir, Dokuz Eylül University, Graduate School of Natural and Applied Sciences, Civil Engineering Department, Master thesis in hydrology and hydraulic works (adv.: Ü. ÖZİS).
  4. ÖZİŞ, Ü.; ÖZDEMİR, Y.; KOSOVA, A.; ÇÖRDÜK, A. (1999): İzmir'in tarihi su getirme sistemleri. İzmir, Mühendislik ve Diğer Meslek Odaları İzmir Şubeleri, "İzmir Su Kongresi", s.45-56.
  5. ÖZDEMİR, Y.; KOSOVA, A.; ÇÖRDÜK, A.;ÖZİŞ, Ü.  (2008): İzmir'in tarihi su yolları. Gümüldür, İzmir, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, “Tarihi Su yapıları Konferansı”, s.203-206.
  6. SCHNITTER. N. (1984): Altgriechischer Wasserbau. "Schweizer Ingenieur und Architect", H.24, S. 479-486.
  7. WEBER, G. (1889): Die Wasserleitungen von Smyrna 1 und 11. Berlin, "Jahrbuch des Deutschen Archäologischen Instituts". Bd. 14, S.4-25, S. 167-188 + Tafeln 2-3.
  8. WEBER, G. (1904/5): Wasserleitungen in kleinasiatischen Städten. Berlin, "Jahrbuch des Deutschen Archäologischen Instituts", Bd. 19, S.86-101 & Bd.20, S.202-210.
Çizelge 1: Weber’in (1899) bulduğu taş boru elemanlarının dökümü(Çördük 1998).
Bölgeler:        
I- Taşboru başlangıcı ile 161 m yükseklikteki tepe arası.
II- Tepe ile Karakapı arası.
III- Karakapı ile kayalık arası.
IV- Kayalık ile Melez çayı arası.
V- Melez çayı ile Kadifekale arası.)





Şekil 1: İzmir’e su ileten başlıca su yollarının geçkileri : (a) Karapınar suyolu (Çördük 1998), (b) Akpınar suyolu (Kosova 1999), (c) Buca suyolları, (d) Kozağaç-Osmanağa su yolu, (e) Buca-Vezirağa suyolu, (f) Halkapınar-Kapancıoğlu suyolu. (Son 4 suyolu için şimdilik Weber 1899 esas alınarak bazı küçük düzenlemeler yapılmıştır).

Şekil 2: Karapınar suyolunda taş boru ters sifon (a) boykesit, (b) plan
( Weber 1899, çok az değişiklikle).


Şekil 3: Ön planda Buca su yollarının Melez çayı üzerinden geçirildiği, Şirinyer’deki iki su kemerini(öndeki 50 m, arkadaki120 m uzunlukta),arka planda Karapınar su yolu taş boru ters sifonunun Melez vadisini aştığı kesimi(ters sifon geçkisi sonradan fotoğraf üzerine işlenmiştir) gösteren 20. yüzyılın ilk çeyreğinden kaldığı sanılan resim(Foto: bilinmiyor)


Şekil 4: Karapınar su yolunda bütün bir taş boru (Foto: Ü.Öziş).


Şekil 5: Karapınar su yolunda iki parçaya ayrılmış bir taş boru(Foto: Ü.Öziş).


Şekil 7: Karapınar su yolunun Emres çayını aşan kemerinin sol sahildeki kalıntıları (Foto:Ü.Öziş).


Şekil 8: Akpınar su yolunun Emres çayını aştıktan sonra mecra yan duvar kalıntıları (Foto:Ü.Öziş).


Şekil 9: Akpınar su yolunun Uzundereyi aşan yüksek su kemerinin kenar duvarlarının iki yamaçtaki kalıntıları (Foto: Ü.Öziş).


Şekil 10: Buca su yollarının Melez çayını aştığı Şirinyer kemerlerinin membada kalanının bir açıklığından mansapta yeralanın görünüşü (Foto: Ü.Öziş).


Şekil 11: Vezir su yolunun melez çayını aşan su kemeri (Foto: Ü.Öziş).
Devamını görmek için tıklayınız !Tarihi Su Yolları

Halkapınar Kaynakları

* ( Bu yazı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce CAMP-HARRİS-MESARA  firma grubuna yaptırılan ve 1971 yılında basılan “İzmir Su temini Projesi” Master Plan ve Fizibilite Raporu, Cilt 1, sayfa 4-1,4-5’ten yeniden düzenlenerek alınmıştır )
 İlk kuruluş çağlarında İzmir şehir suyunu yakındaki pınarlardan alırdı. Bu çağdan kalan tesislerin bir örneği, İzmir’in merkezindeki eski Roma pazaryeri olan, Agora’da görülebilir. Su buraya, yaklaşık 150 mm çaplı eski bir toprak künkle gelir ve bir yer altı sisteminde kaybolur; bu suyun Halkapınar yakınında bir pınardan alındığı sanılmaktadır. Basmane’de yeni bir borunun döşenmesi sırasında, kültürparktaki havuzda bu sistemin bir kolu meydana çıkarılmıştır. Agorada yapılan ölçümlerde debinin 5-10 l/s arasında olduğu görülmüştür.

Fotoğraf 1
Fotoğraf 2
     
Fotograf1: Halkapınar gölü ve sekizgen planlı tarihi su derleme yapısı (Foto: İZSU arşivi)
Fotograf2: Halkapınar Gölünün 1880 yıllarındaki görünümü (Foto: Rubellin)

İzmir’in merkezine yakın bir yerde bulunan Halkapınar pınarları, mitolojik adı ile Diana hamamları, yüzyıllardan beri büyük debili bir pınar grubu olarak su vermiş olmasına rağmen, İzmir şehrinin içme suyu kaynağı olarak faydalanılması 112 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Ondokuzuncu yüzyılın sonralarına doğru, şiddetli bir su kıtlığı İzmir kentinin daha fazla gelişmesine engel olunca, padişah bir Belçika firması getirterek yeni su kaynaklarının araştırılmasını istemiştir. Araştırma sonunda Halkapınar kaynaklarının geliştirilerek İzmir şehir suyunun buradan alınması önerisi getirilmiş ve burada bir sistemin kurulması ve işletilmesine izin çıkarılmıştır. Belçika firması, bir ana sarnıç, buharla çalışan bir merkez pompa istasyonu, 89,65 m yükseltisinde, 10 360 m³ kapasiteli bir su deposu ve gerekli isale borularının yapımını 1886 ile 1897 yılları arasında tamamlamıştır. 1905 yılında, pompa istasyonuna dizel motorlu iki pompa daha yerleştirilmiş ve Sevilitepe’ de 157 m yükseltide 600 m³ kapasiteli yeni bir su deposu yapılarak şehrin yüksek mahallelerine de su verilmesi imkanı yaratılmıştır. Sistemin işletme imtiyazı 85 yıl süre ile Belçika firmasına verilmiş ancak hükümet, ilk 25 yıldan sonra istediği an tesisleri satın alma hakkını saklı tutmuştur.1944 yılında bu sistemin tamamı İzmir belediyesine devredilmiş ve sistemin genişletilmesine başlanmıştır.
Halkapınar pınarlarının 1970 yılındaki ortalama verimi 1,2 m³/s, ve yıllık toplam su potansiyeli 38 milyon m³ ‘tü. Pınarlardan gelen su ılıktır, ortalama sıcaklık 24 ºC olup, fazla bir değişim göstermez. O tarihlerde pınarların çıktığı yerde varlığını sürdürmekte olan Halkapınar gölünde su canlıları da vardı, fakat bunlar tarihi su derleme yapısının içinde gözlenmemiştir. Su derleme sistemi, dağıtım pompa istasyonu, su deposu, bağlantı kanalları, borular ve diğer yardımcı yapılarla birlikte, Halkapınar tesisleri 1897 yılından 1973 yılına kadar 76 yıl süre ile kullanılmış, bu tarihten sonra açılan yeni kuyular nedeniyle önce pınarların doğal boşalımları sonra da bu pınarlar sayesinde var olan Halkapınar gölü ortadan kalkmış, yeni pompa ve su tesisleri devreye girmiştir. Tarihi su derleme yapısı günümüzde devre dışı kalmış olup İZSU tarafından restorasyon projesi yürütülmektedir. Tarihi pompa istasyonu ise kısmen kullanılmaktadır.
İZSU tarafından restorasyon projesi yürütülen tarihi su derleme yapısı yaklaşık 5m derinlikte, sekiz köşeli, sığ bir kuyudur; faylı kalker formasyonlardan su toplayan galerileri su derleme kuyusunun beş kenarına ulaşır; yer altı su derleme galerileri hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Su derleme kuyusunun iki kenarında Halkapınar gölüne açılan iki çıkış galerisi vardır. Sekizgen şekilli su derleme yapısının sekizinci kenarında bulunan bir ağız, dağıtım pompa istasyonunun emme havuzunu beslerdi.

Halkapınar’da sekizgen planlı tarihi su derleme yapısı (Foto: İ.ATIŞ)

Su ihtiyacının yüksek olduğu dönemlerde su derleme sisteminin bir parçası olarak kullanılan Halkapınar gölünün 1970 yılındaki ortalama yüz ölçümü 14 000 m² idi. Göl düzgün bir şekle sahip değildi. Gölün maksimum uzunluğu yaklaşık 160 m, maksimum genişliği 100 m ,en derin yeri 3,4 m idi. Gölün tabanında, pınar suyunun çıktığı yerler, gözle görülebiliyordu. Halkapınar çayına açılan, kapaklı bir deşarj ağzı ve terk edilmiş iki çıkış vardı. Gölde toplanan su, bir su alma yapısı aracılığıyla ve yer çekimi ile dağıtım pompa istasyonunun emme havuzuna gelirdi. İhtiyacın fazla olduğu zamanlarda, yer çekimi su alma yapısı yetersiz kaldığı için alçak terfi kapasiteli pompaların bulunduğu bir yardımcı su alma yapısı da kullanılırdı. Gölün çevresinden Halkapınar çayına sızan suları yardımcı pompalar, yaklaşık 150 m uzunluğunda 450 mm çapında borularla dağıtım pompa istasyonunun emme havuzuna verirlerdi.

Halkapınar tarihi su derleme yapısı içinde galeri ağızları (Foto:İ.ATIŞ)
Dağıtım pompa istasyonunun emme havuzu ve tarihi su derleme yapısından emme havuzuna su taşıyan galeriler oldukça karmaşık bir tesis oluştururlar. Bu tesisin başlıca elemanları ve özellikleri aşağıda verilmektedir:
  1. Ana su derleme yapısından su alan eski ana galeri kargir kemer yapılı, tabanda 1,25 m genişlikte merkezde 2,15 m yükseklikte, 50m uzunluktadır. Bu galeride normal su derinliği yaklaşık 1,2 m idi.
  2. O tarihteki yeni ana galeri, su derleme havuzundan eski ana galeriye su taşırdı. Galeri 2,20 m genişlikte 2,35 m yükseklikte, 50 m uzunluğunda kargir  ve betonarme bir mecradır. Bu galerinin taban profili % 0,9 eğimle, girişte 1,50m yükseklikten pompa emme havuzunda 1,06 m ye alçalır. Yeni ana galerinin su alma ağzında, kok veya kömür süzgeçli düşey bir filtre tertibatı bulunmaktaydı.  
  1. Yukarıda anlatılan iki ana galeriden ayrılan dört pompa emme galerisi üzerinde 8 dağıtım pompası su dağıtım şebekesini beslerdi. Bu emme galerilerinin kesitleri, boyutları, uzunlukları ve taban yükseklikleri değişiktir.
  1. Çimentaş kuyu sisteminden gelen 500mm çapındaki yeni isale hattı, pompa istasyonu yakınında yeni ana galeriye bağlanır. Bu isale hattı ancak yaz aylarında ihtiyacın yüksek olduğu dönemlerde kullanılırdı.


Tarihi Halkapınar su pompa istasyonu binası (Foto:İ.ATIŞ)
Halkapınar dağıtım pompa istasyonu, 3600 KW kurulu gücü ile, 1970 yılında İzmir şehir suyu sisteminin en büyük pompa istasyonuydu. Yaklaşık 95 m pompaj yükü ile çalışan, paralel düzende 8 pompa bulunmaktaydı. Kapasitesi 700 ile 2000 m³ / saat arasında değişen pompaların deşarjı, 3 ana boru kanalıyla 9 ana besleme borusundan dağıtım sistemine verilmekteydi. Pompaların hepsi pompa istasyonun döşemesi üzerine monte edilmiştir olup döşeme yükseltisi 4,96m idi.

Tarihi Halkapınar su pompa istasyonu binası içinde eski bir pompa (Foto:İ:ATIŞ)
Halkapınar su deposu, dağıtım pompa istasyonunun 650m kadar güneyindedir; kapasitesi 10 400 m³ ve en yüksek su yüzeyi kotu 93,65 m dir. Pompa istasyonundan pompalanan su, 500mm çapında pik borularla su deposuna verilirdi.

Halkapınar suyunu 1900 yıllarında İzmir’e ileten tarihi font boru (Foto:İ:ATIŞ)
Devamını görmek için tıklayınız !Halkapınar Kaynakları

Halkapınar İstasyonu

19 Aralık 2011 Pazartesi


Bülent TURAN yazısı
Kentsel toplu taşıma planlamasında, temel öngörülerden biri; halkın ulaşım araçlarına kolay ve rahat ulaşabilmeleri olmalı. Bu nedenle kent içi toplu ulaşım yatırımları için gerek metro, gerek hafif raylı sistem gerekse de tramvay projeleri hazırlanırken, yaya ulaşım mesafeleri, ulaşım hızı, ulaşım rahatlığı göz önünde bulundurulmalı.
İzmir'de iki adet hafif raylı sistem uygulaması mevcut. Bunlardan ilki, İZMİR METRO adında Bornova'dan Üçyol'a kadar çalışan İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin projesi. Diğeri de, Yine İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Ulaştırma Bakanlığı'nın Aliağa'dan Cumaovası'na kadar çalışan ortak yatırımı olan İZBAN projesi.
Bu iki hat üzerinde çalışan vagonlar, kentin merkezi sayılabilecek bir noktada, HALKAPINAR İstasyonu'nda kesişiyorlar. Daha doğrusu “yan yana teğet geçiyorlar” diyelim. Her iki hat üzerinde seyahat eden yolcular, bu istasyonda aktarma yaparak bir diğer hatta, ayrıca bir ücret ödemeden geçebiliyorlar.
Bu projelerin tasarım aşamasında, ulaşım planlaması aşamasında öngörülememiş olduğunu düşündüğüm bir aktarma istasyonu tasarımı, bugünlerde bu toplu taşım araçlarını kullarak aktarma yapmak isteyen yolculara çeşitli eziyetler çektiriyor.
Birinci problem; istasyona ulaşım problemi. Neredeyse inşaat şantiyelerindeki iş iskelelerine benzer demir basamaklı merdivenlerle, yağmur çamur güneş toz toprak altında yürüyerek (tırmanarak) istasyona zorluklarla ulaşabilmesi sorunu.
Merdivenlerin, gerek basamak gerek rıht gerekse de genişlik ölçüleri ile yapı malzemeleri, bu tür bir kitlesel ulaşım için hiç de uygun değil. Hele de bedensel engelliler için bu istasyona ulaşabilmek imkansız denebilir. Diyelim ki merdivenleri tırmandınız, sonra yeniden aşağaıya inmeniz gerekiyor. Bir nevi çağdışı merdivenli üst köprü gibi.
İkinci problem benzer bir örnek. Diyelim ki havalimanından İZBAN hattını kullanarak geldiniz, HALKAPINAR İstasyonu'nda indiniz ve İZMİR METRO'yu kullanarak KONAK İstasyonu'na gideceksiniz. Yine istasyon içindeki üzeri açık şantiye merdivenine benzer demir basamaklı o ilkel standart dışı merdivenleri tırmanıp, biraz ileride yeniden aşağıya aynı merdivenlerden inmeniz gerekiyor. Bedensel engelliler için asansör de var ancak bu asansörü kullanmak için taa istasyonun öbür ucuna gidip, yukarı çıkıp sonra yeniden kent kartınızı okutup öbür hatta yine asansörle inmeniz gerekiyor.
Ulaşım zorluğunun en somut göstergesi de her gün binlerce kentlinin, istasyonda birbirine öbür hatta nasıl ve nereden gideceğini sorması.
Merdivenlerin hem üstü hem altı hem de yanlarının açık olması, her türlü olumsuz hava koşullarından vatandaşların etkilenmesine yol açıyor. Hem rıhtları boşluklu hem de demir tabanlı olduğu için emniyet açısından da hiç de iyi bir çözüm değil.
“Çözüm nedir?” diye sorduğumuzda, pek çok çözümü anında üretecek bir önerim var:
“EXPO 2020 için Paris'e seyahat eden kentimizin “önde gelen” 50-60 kişisini alıp, bir gün HALKAPINAR İstasyonu'nda bir hattan diğerine aktarma yapmalarını sağlayalım. Bakın o zaman çözüm sayısının ne kadar çok olduğunu göreceksiniz. Her kafadan bir ses çıkacak eminim, eğer ki bir ses çıkmıyorsa, o zaman bana sorun ben size çözümü o zaman söyleyeceğim.

İZMİR İlk Türkçe Gazetesinden alıntı 
Devamını görmek için tıklayınız !Halkapınar İstasyonu

Boyoz

18 Aralık 2011 Pazar


Boyoz İzmir'e özgü ve İzmir damak tadı ile özdeşleşmiş, Türkiye'nin başka yerlerinde, çoğu kez, ya sadece ismi bilinen ya da ismi bile bilinmeyen,yağlı un da denen özgün bir hamurişidir. Başka yerde bulunmadığı veya hakikisi yapılmadığı için, boyozun gurbetteki İzmirliler için özel bir anlamı vardır.
Boyozu İzmir mutfağında 1492 sonrasında İspanya'dan kovularak İzmir'e yerleşen Sefarad Yahudi toplumunun kazandırdığı biliniyor. Yine İspanyol kültürünün uzantıları olan Arjantin, Şili, Peru, Meksika gibi ülkelerde de, özellikle Sefarad kökenli nüfus grupları arasında ve özellikle peynirli ve ıspanaklı türleri sıklıkla hazırlanmakta ve beğeni ile tüketilmektedir.
Boyozun ilk çıkışını atık hamur malzemesinin değerlendirilmesine bağlayan kaynaklar bulunmaktadır. Boyoz ismi de, neredeyse kesin surette, İspanyolca "bollos" (bohçalar) kelimesinden türemiş olması olasıdır.İzmir dışında hiçbir şehirde ticari olarak piyasaya sunulmadığından İzmir’in böreği olmuştur. Rivayete göre, İzmir'de boyozun en iyisini Boyozcu Avram Usta yapmış, o öldükten sonra İzmir'de boyozlar "Avram Usta’nın boyozu" adı altında satılmıştır. Avram Usta'nın devrettiği geleneği günümüzde Alsancak Dostlar Fırını'nın sahibi Halim Usta ve Cihangir usta yaşatmaktadır.Karşıyaka'da ise sabahları rağbet gören Atakent Cafe Blue önündeki Börekçi Dayı'dır.

Erdem Usta'nın tarifine göre, öncelikle hamur yoğrulup top şeklinde 2-3 saat tavada dinlendirilir. Daha sonra elle tabak genişliğinde açılıp bir süre daha dinlendirilen hamur, daha sonra yine elle sallanır ve tekrar açılır ve rulo yapılıp 1-2 saat daha dinlendirilir. Kulak memesi kıvamında kopma noktasına geldiğinde tavalara sıralanır ve küçük toplar halinde kesilerek yarım saat ile bir saat arasında nebati yağ içinde bekletilir. Çok yüksek ateşte tepsi ile fırınlanmadan önce kat kat, ipince açılmış olan milföy yufkanın arasına içlik malzemesi (peynir, ıspanak vs.) de konulabilirse de, hakiki boyoz sade olur. Hamurun özelliği un, çiçek yağı ve tahin karışımı ve tuzlu olmasıdır.


BOYOZUN TARİHİ

Yüzyıllardır İzmir ve çevresinde tüketilen boyoz aslında bir Musevi yiyeceğidir. Zaten artık kullanılmasa da geçmişte “Yahudi Böreği” olarak da geçtiğini biliyoruz adının. Araştırmalar bu yiyeceğin kökeninin Sefarad kültürüne dayandığını gösteriyor. Sefarad kökenli Musevilerin İspanya’dan gelirken yanlarında getirdikleri bir ürün olan boyoz, doğal olarak yalnızca Ege Bölgesine has bir ürün değildi.

Seferad yahudileri, Ege Bölgesi başta olmak üzere İstanbul ve Anadolu’nun pek çok yerine dağıldıklarında da boyozu Anadolu halkına tanıtmışlardı. Ama sadece İzmir ve çevresinde beğenilip, ticari bir ürün gelebildi boyoz.

Boyoz ustaları arasında en ünlüsü efsanevi Boyozcu Avram’dı. Kemeraltı’nda bulunan fırınında yaptığı boyozlar halk arasında çok ünlü idi. Hatta Avram usta öldükten sonra çok sayıda fırın bu üne sahip çıkarak kendi ürünlerini “Boyozcu Avram’ın boyozları” adı ile satmışlardı.

Bu kadar ünlü ve yaygın bir yiyecek olan boyoz sözcüğünün anlamını bulabilmek için Yahudilerin 1492 yılındaki İspanya’dan Anadolu’ya gerçekleştirdikleri göçe dönmemiz gerekiyor. Seferad olarak anılan bu Museviler yolculukları sırasında yanlarında sadece inançlarını değil, aynı zamanda kültürlerini de getirmişlerdir.

Anadolu’ya geldiklerinde Judeo olarak bilinen İspanyol dilini kullanan bu topluluk, günlük yaşantılarında bu dili kullanmayı sürdürmüş ve okullarında yine aynı dille eğitim yapmıştır.

Öyle ise boyoz sözcüğünün kökenini İspanyolca’da aramak gerekmektedir. Bu arayış bizi Bollos sözcüğüne götürür. Bu sözcüğün okunuşu ise aynıdır, boyos. İspanyolca’da yan yana kullanılan iki “L” harfi “Y” olarak okunur. Bu nedenle bilgisayarda boyoz konusunda araştırma yapmak için “boyoz” kelimesi girildiğinde tek tük bilgilere ulaşılabilirken “bollos” kelimesi ile arama yapıldığında, hemen hemen tamamı İspanyolca binlerce bilgiye ulaşılabilir. Bunun nedeni boyozun hala İspanya ve ilişkili ülkelerde popüler bir yiyecek olmasıdır.

Günümüzde, İspanya’da, Güney Amerika Ülkelerinden Şili, Arjantin ve Peru’da yaygın olarak tüketilen boyoz, bizden farklı olarak şekerli de üretilmektedir. Ancak İzmir’de de boyozu tahinle yapan yerler mevcuttur. Bu nedenle bu tür boyozların şekerli bir tada sahip olduğu unutulmamalıdır.

Akademik bilgiler ne olursa olsun boyoz İzmir ve Ege Kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. İster sabah, ister akşama doğru; havaya yayılan enfes kokular İzmirlilere açlıklarını hissettirir. Damaklarda yayılan lezzeti, yerlere dökülen parçaları yüzlerce yıldır bu topraklarda, eşsiz Ege Kültürünü yaşatır. Taze boyozun sıcak sıcak fırından çıktığı andaki dumanı adeta birbirleri ile dans eder lezzet yarışında.
Devamını görmek için tıklayınız !Boyoz

 
 
 

Görüntüleme Sayısı

Slayt (İZMİR RESİMLERİ)

İzmir haritası


taksi durakları

İZMİR TAKSİ DURAKLARI A B C Ç E
F G H I J
TELEFON NUMARALARIK L M N O
Aranan semtin ilk baş harfini işaretleÖ P R S Ş
BUL tıklatınT U Ü V Y
Z
İZMİR Alan kodu 232