Ebedi Takvim






İklim

24 Ekim 2009 Cumartesi




Akdeniz iklim kuşağında kalan İzmir'de yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların İçbatı Anadolu eşiğine kadar sokulması, denizel etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir.

İzmir'de bazında yıllık ortalama sıcaklık, 16ºC (Bergama) ile 17ºC (Bayındır) arasında değişmektedir. İzmir'de ölçülen uç değerler göz önüne alındığında, sıcaklığın maksimum 45.1ºC (Torbalı) ile minimum -13ºC (Ödemiş) arasında değiştiği anlaşılır. İzmir'de bağıl nem oranı sıcaklığın yüksek, bulutluluğun az olduğu yaz aylarında düşüktür. Buna karşılık nemli hava akımlarının etkisine girildiği yılın soğuk döneminde artış görülmektedir. Yıl içinde Mart ayından itibaren azalmaya başlayan değerler en düşük oranına Temmuz ayında ulaşmaktadır. Bu ayda aylık ortalama bağıl nem Bergama'da %52, İzmir kent merkezinde %50'dir. Kış mevsiminde ise aylık ortalama %70 civarındadır. İzmir'de iklim elemanları içinde en büyük değişkenliği yağış miktarı göstermektedir.Yıllık ortalama yağış miktarı 700 mm. olmasına karşın, genel atmosfer dolaşımında görülen değişmelere bağlı olarak bazı yıllarda yağış toplamı 1000 mm'ye yaklaşmakta, bazı yıllarda ise 300 mm civarına düşmektedir. Yıl içinde yağış miktarı ekim ayının ikinci yarısından itibaren artış göstermekte ve Mayıs ayına kadar devam etmektedir. Aylık ortalama yağış miktarının en yüksek olduğu aylar Aralık, Ocak, Şubat'tır. Ortalama yağış değerlerine göre, sadece Aralık ayında düşen yağışların yıllık toplama katkısı % 20 civarındadır. Yaz aylarında aylık yağış miktarının yıllık toplam içindeki payı ise, % 2 düzeyine düşmektedir.İzmir ilinde en yüksek rüzgar hızları ve yönleri incelendiğinde, Güzelyalı istasyonunda, 41.2 m/sn ile güneydoğu yönüne, Seferihisar'da 32.1 m/sn ile güneydoğu, Ödemiş'te 26.7 m/sn ile kuzeydoğu, Bornova'da 25.0 m/sn ile kuzeydoğu ve Çiğli istasyonunda 31.8 m/sn ile kuzeydoğu yönüne ait olduğu görülür.
Devamını görmek için tıklayınız !İklim

Akarsuları

İzmir ili içinde Ege Bölgesi'nin önemli akarsularından olan Gediz'in aşağı çığırı ile Küçükmenderes ve Bakırçay akış gösterir. Diğerleri sel karakterli küçük akarsulardır.Gediz Nehri, İçbatı Anadolu'da Murat Dağı'ndan doğar. Toplam uzunluğu 400 km.dir. İzmir sınırı içindeki Yamanlar Dağı'ndan doğan Kemalpaşa Çayı Gediz'in en önemli kollarından biridir. Gediz, Manisa Ovası'nın batısında İzmir il sınırına ulaşır, Yamanlar Dağı ile Dumanlı Dağ arasındaki Menemen Boğazı'ndan geçerek, Foça'nın güneyinde denize dökülür.Gediz eskiden, Karşıyaka'nın hemen batısında denize dökülüyordu. Getirdiği alüvyonlarla deltasını devamlı ilerletiyor, İzmir Körfezi'ni kapatmaya doğru gidiyordu. Pelikan Burnu, karşı kıyıya çok yaklaşmış, Körfez'in derinliği çok azalmıştı. Ülkemizin en işlek limanı olan İzmir Limanı'nın karşılaştığı tehlikeyi yok etmek için 1886'da biraz kuzeyden akan bir derenin yatağından da faydalanarak, Menemen yakınlarında başlayıp batıya doğru giden ve Foça yakınlarında son bulan bir yatak açıldı. Bu andan itibaren Gediz açık denize dökülmeye başladı. Küçükmenderes, Bozdağlar'dan doğar. Uzunluğu 124 km.dir. Kendi ismi ile anılan çok bereketli bir ovayı sulayarak, Selçuk ilçesinin batısında denize dökülür. Küçükmenderes de bol alüvyon getirdiği için, kıyı çizgisini devamlı olarak ilerletmiş, bu yüzden ilk çağların en önemli liman kentlerinden olan Efes, bugün denizden 5-6 km içeride kalmıştır.Bakırçay, doğuda Ömerdağ, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı'ndan gelen kollardan oluşur, 128 km uzunluğundadır. Ege Havzası'nın bir parçası olan ve büyük bölümü İzmir il sınırları içerisinde yer alan Bakırçay Havzası'nın en önemli akarsuyudur. Çandarlı Körfezi'nde denize dökülür.


Küçük Menderes 

Ege yöresinde Bozdağlardan doğan bir nehirdir.

Selçuk ovasını sulayarak Selçuk İlçesinin batısından denize dökülür. Küçük Menderes'in alüvyon getirip kıyı çizgisinden sürekli olarak ilerlemiş olması neticesinde, ilk çağların en önemli liman şehirlerinden biri olan Efes, bu gün denizden 5–6 km içeride kalmıştır.

İsimleri Yunanca "Meandros", yani "suların dirsek yaptığı yer" anlamına gelen "Menderes" adlı üç akarsu vardır Batı Anadolu'da. Homeros'un İlyada'sındaki Skamandros ırmağıdır Biga yöresinde Kazdağları'ndan inen sularla beslenip Çanakkale Boğazı'na dökülen ve Troya'yı denizden uzaklaştıran "Eski Menderes" ırmağı. Yukarıda anlatılmak istenen ve eski adı Kaystros ya da Astarpa olan "Küçük Menderes Nehri", İzmir'in Ödemiş İlçesi arkasında yükselen ve eski adı Tmolos olan Bozdağlar'dan doğarak 175 km yol kat eder, Selçuk İlçesi'nin Pamucak sahilinde denizle buluşur. Nehir taşıdığı alüvyal topraklarla Efes liman kentini denizden uzaklaştırmıştır.
Türkiye'de ilk betonarme köprünün yapıldığı nehirdir.

Nehrin doğuşu ve izlediği yol

Ege bölgesinin çatısı olan Bozdağların 2159 metrelik zirvesi ile 2070 metrelik kumpınar tepesi arasındaki karakoyun yaylasından doğar.İlk adı kadın deresidir.Buradan sonra kiraz ilçesine gelir.İlçeyi ikiye bölerek kiraz ovasını sular.Burada doğudan gelen haliller çayı ile birleşerek beydağ barajına gelir.Beydağ barajının çıkışında nehir batıya doğru kıvrılır.Bu sırada tasavra çayı ile birleşerek bereketli küçük menderes ovasını sular.Bu ova dünyanın üç verimli ovasından biri kabul edilir.Nehir bu sırada güneyden ve kuzeyden birçok küçük kol ile birleşir.Bundan sonra nehrin büyük kollarından olan bademli çayı ile birleşir.Bu kol ile birleştikten sonra nehir ovada zik zaklar çizerek devam eder.Bu sırada sırası ile aktaş,eğridere ve falaka çayı ile birleşir.Eğridere kolu nehrin büyük kollarından biridir.Bundan sonra nehir iki kola ayrılırBiri kuzeye diğeri güneye devam eder.Güneye devam eden kola başka kaynak eklenmez.Kuzeydeki kola ise ergenli,uladı,künk ve fertek çayları eklenerek ovanın bayındır ve torbalı kısmı geçilir.Bundan sonra batıdan bir kol daha eklenir.Sonrasında ise iki büyük kol dar bir boğazda Belevi gölü ile bağlanır.Bundan sonra ise küçük menderes nehri yüzyıllar önce doldurduğu deltaya girer.Efes antik kentinide geçerek büyük bir delta ovasından sonra denize dökülür.Suladığı bereketli ovadaki önemli yerleşim yerleri şunlardır: Selçuk, Ödemiş,Tire,Torbalı,Bayındır,Kiraz,Beydağ dır. Kısaca küçük menderes nehri ege bölgesindeki jeolojik hareketlerle oluşan bozdağlar ve aydın dağları arasından doğar ve ege denizine dökülür. Bazı yükseltiler: Bozdağ 2159 metre,kumpınartepe 2070 metre,hacıkarlığı 1829 metre,beydağ 1646 metre,hacetdedetepe 1831 metre,erentepe,1678 metre keldağ 1372 metre,çaldağ 1590 metre,çatmadağ 1450 metre ve nif dağı 1509 metredir.

İklim

küçük menderes nehri Akdeniz iklimindedir.Bu bölgede yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık ve yağışlıdır.Yağışların çoğu yağmur şeklindedir.Kar genellikle 900 metre ve üstüne yağar.Yıllık yağış miktarı 600–700 mm dir.Yazları yağmur çok az yağar.Yani kısaca küçükmenderes nehri tipik bir akdeniz iklimine aittir.

Bitki örtüsü


Bu iklimin bitki örtüsü akdeniz iklim bölgesinin bitki örtüsüdür.Ovada sebze meyve yetiştirilip tarım yapılır.Dağlarda ise akdeniz ikliminin karakteristik bitki örtüsü olan maki bulunur.Kızılçam topluluklarıda sıklıkla bulunur.Yüksek bölgelerde ise karaçam toplulukları bulunur.Dağ eteklerinde zeytin tarımı çok sık görülür.

Gediz Nehri

Anadolu'dan Ege Denizi'ne dökülen Büyük Menderes Nehri'nden sonra ikinci büyük akarsudur.

İç Batı Anadolu’daki Murat, Eğrigöz ve Şaphane dağlarından inen suların birleşmesiyle oluşan Gediz Nehri, batıya doğru ilerlerken, kuzeyden Kunduzlu, Selendi, Deliiniş ve Demrek Çaylarını, güneyden ise Kula volkanik yöresinden gelen küçük dereleri sularına katar. Uşak ilinin Banaz Çayı'ndan sonra ikinci önemli akarsuyudur. Akarsuyun bazı küçük kaynakları bu ilin sınırları içindedir. Önce Kütahya il sınırları içinde akan Gediz, Uşak merkez ilçeye bağlı Emirfakı Köyü'nün kuzeyinde Uşak topraklarına girer. Irmak, merkez ilçenin Güre Bucağı'na kadar kuzey-güney yönünde akar. Bu bucağın yakınlarında batıya döner ve Salihli ilçesinin kuzeydoğusundan Gediz Ovası’na girer ve güneyden Kemalpaşa Ovası’ndan gelen Nif Çayı'nı alarak Foça tepelerinin güneydoğusundan İzmir Körfezi’ne dökülür. Irmağın kaynağı olan Murat Dağı'ndan Ege'de denize ulaştığı noktaya kadarki uzunluğu 401 km olup su toplama havzası ise 17.500 km²'dir. Gediz'in Uşak'taki en önemli kolu Karabol Çayı'dır.

Taşkın dönemlerinde sık sık yatak değiştiren Gediz Nehri, yaklaşık 40.000 ha’lık bir delta oluşturmuştur. Zaman içerisinde İzmir Körfezi’ndeki bazı adalar da kara ile birleşmiş ve delta ovası içerisinde kalmıştır.

Yukarıdaki coğrafi bilgiler doğru olmakla birlikte Nehir üzerinde Manisa-Salihli İlçesi sınırları içerisinde Demirköprü Barajı inşaa edilmiştir. Baraj bir yandan elektrik üretirken diğer yandan Gediz Ovasının tarımsal amaçlı sulanması için de kullanılmaktadır. Sulama hattının Gediz Ovasına dağıtımı Salihli-Adala beldesinden yapılmaktadır.

Bugün için Gediz Havzasının en önemli sorunu ekolojik kirlilik olmuştur. Geçmişte, özellikle 1980'li yıllarda yoğun olarak kum ve çakıl ocaklarına ruhsat verilmiş olması, bir yandan doğal yapıyı bozarak faunayı olumsuz etkilerken diğer yandan nehrin su seviyesinin alçalmasına neden olmuş ve bu da içinden geçtiği ovanın yer altı sularını olumsuz etkilemiştir. Nehre, Demirköprü Barajına girmeden önce Uşak'ta başta dericilik olmak üzere çok sayıda sanayi tesisleri tarafından sanayi atıkları, keza Kula İlçesinde aynı şekilde her türlü atık ve Barajdan sonra da Salihli, Ahmetli gibi ilçelerin atıkları deşarj edilmektedir. Kirlilik o boyuttadır ki zaman zaman sığlaşan Nehri bırakın büyük bir su toplama havzası olan Barajda dahi özellikle rüzgarsız günlerde su üzerinde biriken pislikler, değişik renkteki kimyasal atık öbekleri, bir laboratuvar analizi değil fakat çıplak gözle dahi açıkça görülmektedir.

Kirliliğin en önemli göstergesi özellikle Barajdan sonra Nehrin faunasında meydana gelen daralmadır. Bundan yaklaşık 20 yıl önce başta levrek olmak üzere sazan, yılan balığı, kefal gibi pek çok türün yaşadığı nehirde bugün artık çok sınırlı yerlerde ancak esasen bir çamur ve pis su balığı olan yayın bulunmaktadır. Zaten Nehrin suyunun rengi ve kokusu da durumu göstermeye yetmektedir.

Yine yukarıda verilen coğrafi bilgiler arasında Nehrin kolları arasında sayılan Nif Çayı da kirlilikten payını almıştır.

Nehir havzasının kirliliğinin engellenmesi vs amaçlar için bir Birlik kurulmuşsa da Devlet tarafından gerekli yaptırımlar uygulanmadığından geçen 6 yılda hiçbir ilerleme sağlanamadığı belirtilmektedir. Sonuç olarak eski çağın en önemli yerleşim havzalarından olan Gediz Nehrinin bugün için kilometrelerce uzunlukta bir açık kanalizasyon isale hattına dönüştüğü ifade edilmektedir. Bu şekilde, Nehrin flora ve faunasıyla can çekişmekte ve kendisiyle birlikte içinden geçtiği, Ovayı da ölüme götürdüğü dile getirilmektedir. Bunun sorumluları olarak çevre duyarlılığı olmayan açgözlü sanayici ve işletmeler, oy kaygısıyla hareket eden yerel yönetimler ve şüphesiz merkezi idare gösterilmektedir. Eğer dikkat edilmeyip önlem alınmazsa nehir ve ova 3 yıl sonra kendini bir çöle bırakacağı vurgulanmaktadır.


Devamını görmek için tıklayınız !Akarsuları

Yeryüzü Şekilleri

İzmir ilinin yeryüzü şekilleri 

Yakın jeolojik geçmişin bir sonucudur. Doğu batı doğrultusunda uzanan sıradağlar arasında yer alan çöküntü ovaları ve akarsu ağızlarındaki birikinti ovaları, yeryüzü şekillerinin ana hatlarını meydana getirirler.İlin en kuzeyinde Madra Dağları bulunur. 1250 metreyi aşan yüksekliğe sahip olan bu dağlar, kuzeyindeki Burhaniye-Havran Ovaları ile güneyindeki Bergama Ovası arasında önemli bir yükselti meydana getirirler. Güneybatıya, Altınova ve Dikili'ye doğru uzanan kolları kıyı yakınlarına kadar ulaşır ve burada alçalarak kıyı düzlüklerine karışır. Madra Dağları'nın güneybatı ucu, Bergama batısında Geyiklidağ adı ile anılır. Burada yükseklik 1061 m.ye ulaşır. Madra Dağları üzerinde bazı yerler 500-700 m. yüksekliğinde hafif dalgalı düzlükler halindedir. Buralara yayla adı verilir. Fıstık çamı ormanları ile kaplı Kozak Yaylası bunların en bilinenidir. Madra Dağları'nın güneyinde Bakırçay Ovası yer alır. Ova, genel olarak, Soma yakınlarından Çandarlı Körfezi'ne kadar kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır. Uzunluğu 60 km. kadardır. Bakırçay ve kollarının getirdiği alüvyonlarla örtülü olan ovanın en fazla genişlediği yer Kınık'ın kuzeyinde bulunur. Bakırçay Ovası'nın güneyinde Yunt Dağları yer alır. Bunlar, doğudaki Sultan Dağları ile birleşirler. Akarsu vadileri ile çok parçalanmışlardır. Yunt Dağı, Dumanlı Dağı, bunlarla birleşmiş durumda olan Sultan Dağı ve Çamlıdağ, Bakırçay Ovası'nın güneyinde kesintisiz dağlık bir alan meydana getirir. Dumanlı Dağ'ın en yüksek noktası 1098 m. dir. Dumanlı Dağ'ın güneyinde, içine Gediz Nehri'nin yerleşmiş olduğu çöküntü alanı bulunur ve Dumanlı Dağ ile Yamanlar Dağı arasında 10 km. uzunluğunda dar bir boğaz meydana getirir. "Menemen Boğazı" adı verilen bu dik yamaçlı derin vadinin doğusunda Alaşehir'e, hatta Sarıgöl'e kadar Gediz Ovası uzanır. Bu ova, esas itibariyle Manisa ili sınırları içinde kalır. Menemen Boğazı, batıya doğru Emiralem'den itibaren genişler, alçalır, Gediz Deltası'na bitişir. Gediz Nehri, döküldüğü yerde geniş bir delta meydana getirmiştir. Delta düzlüğünün kuzey-güney doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık olarak 20 km. kadardır. Menemen Ovası ve Gediz Delta Ovası adı verilen bu düzlük, ülkemizin en verimli ovalarından birini teşkil eder.

Yamanlar Dağı genç bir volkan konisidir. Fazla aşınmamıştır. Yamanlar Dağı üzerinde, tektonik kökenli bir kayma sonucunda oluşan çukurluğa Karagöl yerleşmiştir. Yamanlar ve Manisa Dağları'nın meydana getirdiği yüksekliğin güneyinde bir çöküntü alanı vardır. Bu çöküntü çukurunun batı kısmı deniz tarafından kaplanmış ve İzmir Körfezi meydana gelmiştir. Körfezin doğusunda, etraftaki yamaçlardan inen akarsuların getirdiği alüvyonların denizi doldurması ile oluşmuş Bornova Ovası, onun doğusunda Kemalpaşa Ovası bulunur. Bornova Ovası ile Kemalpaşa Ovası arasında yüksekliği 250 m. ye kadar çıkan Belkahve Geçidi yer alır.İzmir Körfezi ve Kemalpaşa Ovası'nın kapladığı çöküntü çukurunun güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan yüksek ve dağlık bir alan ortaya çıkar. Bu dağlara genel olarak Bozdağlar adı verilir. Bozdağlar, doğuda Sarıgöl'ün güneyinden başlar ve Kemalpaşa güneydoğusundaki Karabel Geçidi'ne kadar uzanır. Bozdağlar en yüksek noktaya Birgi'nin kuzeyinde ulaşır. Burada yükseklik 2159 m. ye kadar çıkmaktadır. Bozdağlar, kuzeyindeki Gediz Ovası'na ve güneyindeki Küçükmenderes Ovası'na dik yamaçlarla iner. İzmir Körfezi'nin doğusunda yüksekliği 1500 m.ye kadar çıkan Kemalpaşa Dağları heybetli bir görünüm meydana getirir. İzmir kentinin batısında Çatalkaya (Kızıldağ) yükseltilerinde yamaçlar çok dik, vadiler derin ve dardır. Çatalkaya'dan batıya doğru yükseklikler gittikçe alçalır. Urla'dan Çeşme'ye kadar olan yerlerde 500 m.yi geçen tepelere az rastlanır.Karaburun Yarımadası'nda bu sıradağlara dikey durumda olan ve kuzeyden güneye doğru uzanan dağlar bulunur. Bu dağların en yüksek olanı, Karaburun ilçe merkezinin güneyinde 1218 m.ye kadar çıkan Akdağ'dır.

Bozdağlar'ın güneyinde Küçükmenderes Ovası yer alır. Üzeri çok verimli alüvyon toprakları ile örtülmüştür. Küçükmenderes Ovası, doğuda hemen hemen Beydağ yerleşim alanından başlar, ortalama 10-15 km. genişlikte, Torbalı ve Selçuk'a kadar uzanır. Küçükmenderes Ovası'nın bazı yerlerine, yerleşme merkezlerinin ismi verilmiştir. (Ödemiş, Tire, Bayındır, Selçuk ovaları gibi). İzmir ilinin güney sınırı üzerinde Aydın Dağları uzanır. Bunlar Bozdağlar kadar yüksek değildir. En yüksek yeri Cevizli Dağı'nda 1646 m.ye ulaşır. Aydın Dağları'nın Küçükmenderes Ovası'na bakan kuzey yamaçları çok diktir.
Devamını görmek için tıklayınız !Yeryüzü Şekilleri

Konumu


İzmir'in Genel Tanıtımı ..

İzmir kenti, il topraklarının batısında, Ege Denizi kıyılarında, İzmir Körfezi'nin iç körfez kesiminde yer alır. Kent merkezi, 2 732 669 nüfusa sahiptir Bir liman kenti olan İzmir, Türkiye'nin en önemli dışsatım limanlarından biridir. İzmir gerek nüfusu, gerekse ticaret, sanayi, eğitim, kültür, eğlence, sanat, sağlık, finans, ulaşım, turizm vb. işlevleriyle ve bu alanlardaki kurum ve kuruluşlarıyla, etki alanıyla Ege'nin metropolü konumundadır.
Ege Bölgesi'nin en büyük, ülkemizin 3. büyük ili olan İzmir, kuzeyde Madra dağları, güneyde Kuşadası Körfezi, batıda Çeşme Yarımadasının Tekne Burnu, doğuda ise Aydın ve Manisa illeri ile sınırlanmıştır. İzmir ili, 12.012 km2´lik alanıyla Türkiye topraklarının yaklaşık %1.5'ini kaplamaktadır. İlin nüfus yoğunluğu Km 2 /Kişi: 281 kişidir. İzmir ili toprakları genel olarak, doğu-batı doğrultusunda birbirine paralel ve denize dik inen dağlar ile bu dağlar arasında uzanan Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes nehirlerinin aktığı vadiler ve ovalardan oluşmaktadır. İlin batısında Ege Denizi'ne doğru büyük bir çıkıntı yapan Karaburun Yarımadası'nda kuzey-güney yönünde uzanan dağlar vardır. İl topraklarının yaklaşık %60'ını dağlar, %22'sini Ovalık alanlar, %18'ini ise platolar kaplar.
Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes ovalarının denizden yüksekliği 0-200m., dağlar ile ovalar arasındaki yükseklik farkı 500-2000 m. arasında değişmektedir. Başlıca yükseklikler; kuzeyde Madra Dağı, Yunt Dağı ve Yamanlar Dağı, orta kesimde Bozdağlar ve Nif Dağı, güneyde Karabelen ve Aydın Dağlarıdır. İzmir İli sınırları içerisinde yer alan göllerin başlıcaları Gölcük Gölü, Karagöl, Belevi Gölü ve Çakalboğaz Gölü'dür.
İzmir İli içersinde yer alan başlıca akarsular arasında Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes Irmakları bulunmaktadır. Balıkesir´in güneyindeki dağlardan doğan Bakırçay doğu-batı doğrultusunda akarak Çandarlı Körfezi´nde Ege Denizine dökülmektedir. Uşak-Kütahya il sınırındaki Murat Dağından kaynaklanan Gediz Irmağı ise, Dumanlı Dağ´ın doğusundan il sınırlarına girmekte ve batıya doğru akarak İzmir Körfezi´nin kuzey kesiminde Foça'nın güneyinden denize dökülmektedir. Ödemiş´in kuzeyinde bulunan Bozdağ´ dan doğan Küçük Menderes Irmağı ise ilin güney kesimini doğu-batı doğrultusunda aşarak Kuşadası´nın kuzeyinden Ege Denizine dökülmektedir. Küçük Menderesin alüvyonlu suları nedeni ile ilk çağların en önemli liman şehirlerinden biri olan Efes antik kenti bugün denizden 5–6 km. içeride kalmıştır.
İlin doğal bitki örtüsünü Akdeniz bitkileri oluşturmaktadır. Orman olmayan alanlarda maki florası denizden 800m. yüksekliğe kadar çıkmaktadır. En yaygın bitki örtüsünü kızılçam, fıstık çamı, servi ve karaçamlar oluşturmaktadır.
İldeki kentsel yerleşmeler daha çok kıyı kesiminde, verimli ovalarla vadilerde toplanmıştır. İç Batı Anadolu beşiğinden Ege Denizi'ne doğru ışınsal olarak açılan vadilerin toplanma noktası olan İzmir Körfezi'nde yer alan İzmir kenti ise metropoliten bir kenttir. Kentin bir doğal limanı olması ve topografyanın kentin çevresiyle kolayca bağlantı kurmasına olanak vermesi, İzmir'in çok eski zamanlardan beri önemli bir yerleşim merkezi olmasına olanak vermiştir.
İzmir'e bağlı 28 ilçe bulunmaktadır. Bunlardan Konak, Bornova, Karşıyaka, Çiğli, Balçova, Buca, Narlıdere, Güzelbahçe ve Gaziemir, Büyükşehir içinde kalan ilçelerdir. Diğerleri; Bergama, Kınık, Dikili, Foça, Aliağa, Menemen, Kemalpaşa, Ödemiş, Beydağ, Kiraz, Bayındır, Tire, Torbalı, Selçuk, Seferihisar, Menderes, Çeşme, Karaburun ve Urla'dır.
İzmir kenti, il topraklarının batısında, Ege Denizi kıyılarında, İzmir Körfezi'nin iç körfez kesiminde yer alır. Bir liman kenti olan İzmir, Türkiye'nin en önemli dışsatım limanlarından biridir. İzmir gerek nüfusu, gerekse ticaret, sanayi, eğitim, kültür, eğlence, sanat, sağlık, finans, ulaşım, turizm vb. işlevleriyle ve bu alanlardaki kurum ve kuruluşlarıyla, etki alanıyla Ege'nin metropolü konumundadır.
Devamını görmek için tıklayınız !Konumu

Göller

Göller

İzmir'de yer alan önemli göller olarak Gölcük, Belevi Gölü, Çakalboğaz Gölleri ve Karagöl sayılabilir.Gölcük, Ödemiş'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının batısında bulunur. Dağ sıralarının genel doğrultusunda güneyden kuzeye doğru uzanan küçük bir çöküntü çukuru içine yerleşmiştir. Gölcük'ün oluşumunda etraftan gelen sellerin bıraktıkları alüvyon birikintisinin de rolü olmuştur. Derinliği, küçüklüğüne göre fazladır. Gölcük etrafından gelen sular ve özellikle dip kaynakları ile beslenir. Suları küçük bir dere ile kuzeye doğru akarak Gediz'e ulaşır. Gölcük''ün suları tatlıdır. Olağanüstü güzel görünümlüdür.

GÖLCÜK
Gölcük, Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı döneminde önemli bir yerleşim merkezi olan Birgi’ye 20 km, Salihli yönünde ise, Lidya Krallığı’nın merkezi Sard’a 30 km, Salihli kaplıcalarına ise 20 km mesafede yer alıyor.Bozdağ'ın eteklerinde yer alan Gölcük, yaz aylarında serin havasıyla özellikle yakın çevresinde bulunan İzmir, Ödemiş, Tire, Salihli gibi yörelerde yaşayanlar tarafından yayla olarak kullanılıyor.

Kış aylarında ise, kar yağdığı zaman bir başka özelliği olan kış turizmi ön plana çıkıyor. Bembeyaz kar örtüsünün altında, donan göl etrafında gezmek insana keyif veriyor. Hemen yakınında bulunan Bozdağ ise, kayakseverler için önemli bir alternatif sunuyor.




İzmir’den yola çıkıyorsanız. İki alternatifiniz var. Biri Salihli üzerinden gitmek, diğeri de, Torbalı , Tire yolundan gitmek.SALİHLİ ÜZERİNDEN İzmir’in içinden yola çıkıyorsanız tabii ki Basmahane üzerinden Ankara yoluna çıkıyorsunuz. Daha sonra da Salihli yolunu kullanarak Bozdağ ve Gölcük’e ulaşıyorsunuz. Yol boyunca özellikle Tavşanlı’dan sonra, üzüm, incir, sebze ve meyve tezgahları sizi bekliyor. Her şey dalından koparılmış ve taze olarak müşterilerini bekliyor.İzmir Gölcük arası bu yoldan, 130 kilometre tutuyor.GÖLCÜK GİRİŞİ; İzmir yönünden Gölcük’e en iyi gidiş şehrin Ankara çıkışını takip edeceksiniz. Salihli’yi geçtikten sonra, Sard antik kentinin girişini 2 km geçtikten sonra Ödemiş Bozdağ tabelasının yanından içeri giriyorsunuz. 

Kısa süre sonra da yine bir tabela size yol ayrımını sol tarafta gösteriyor. Virajli yol toplam 50 kilometre uzunluğunda Ödemiş’e kadar gidiyor. Yolun 20. kilometresinde ise, Bozdağ ilçesinden yol Gölcük’e sapıyor. 

Tabelaları biraz dikkatli takip ederseniz rahatlıkta Gölcük’e ulaşırsınız. 

GÖKKÖY. Gölcük yolu üzerinde, ufak bir köy. Dağların arasında ilkbaharda badem ağaçlarının çiçeklerinin arasında şirin gözüküyor.



Gölcük’te yemeğe gelince alternatif çok. Bunların başında ödemiş Köftesi ve bölgede yapılan sucuklar geliyor.
 Gölcük Rıhtım restorant

GÖLCÜK RIHTIM RESTORAN Restoranın göl üzerinde yer alan kameriyesinde de yemek yeme imkanınız var. Yayın balığı özel. Zeytinyağı ile karıştırılan sarımsak sosu ile yiyebilirsiniz. Tabii yanında kırmızı soğanı unutmayalım. Ayrıca, oğlak ve dana eti ile yapılan sebzeli güveci, çok özel. Çünkü özel toprak kaplarda yapılan bu güveç, odun ateşinde 3 saat kadar pişiyor. Tabii bu arada Ege bölgesine özgü her türlü zeytinyağla mezede de sizleri bekliyor. Her biri kullanılan özel zeytinyağının lezzetini taşıyor.
Bahtiyar Dede
PAZAR GÜNÜ HALK PAZARI.Gölcük’te kurulan halk pazarı, Pazar günleri yöreye canlılık katıyor. Pazarda yöresel el işleri, köylülerin kendi yaptıkları yiyecekler, dağlardan topladıkları her türlü otları bulma imkanınız var.BAHTİYAR DEDE’NİN SÜPÜRGELERİ Allahdiyen Köyü’nde süpürgeci Bahtiyar Dede’den kendi el emeği, göz nuru süpürgelerini almadan yola devam etmeyin. Kullanmasanız bile evinizin bir kenarında süs olarak kalsa bile, size o nur yüzlü 76 yaşındaki Bahtiyar dedeyi hatırlatır. ŞENAY SARIGÜL’ÜN BALLARI VE ŞİFALI SULARI.10 senedir Bozdağ Kırkoluklar Mevki’nde, yol kenarında satış yapan, Şenay Sarıgül’ün tezgahında, Isırgan otlu gözlemenin tadına bakmayı unutmayın. Tabi bunların yanında, sattığı Bozdağın harbi Kekik balı var. Neye iyi mi geliyor ? Şeker hastalığına, hazımsızlığa, mide ağrısına, faydası var. Kullanımı da her sabah bir çay kaşığı yiyeceksiniz.
Şenay Sarıgül

Burada alacaklarınız arasında, kestane, çiçek, karakovan , ıhlamur, çam ve Hayıt balı; yani dere kenarlarında olan sepet örülen bitkinin balı da var. Sadece bunlar değil, Karabaş oto; kolesterol için lavanta suyu ile birlikte çok iyi geliyor. 
Mayasıl ve basur için de basur suyu var. Damıtılmış ısırgan otu suyu da alabilirsiniz. 

ölcük’ün denizden yüksekliği 1100 metre. Gölün etrafında, çam, kestane, ceviz ağaçları ve bir çok bitki çeşidi yer alıyor. Yaklaşık 7 kilometre tutuyor gölün çevresi. Gölün derinliği ise, 8 metre civarında.Göl etrafında özellikle sabah erken saatlerde keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz. 

Göl yaz aylarında serin bir havaya sahip olduğu için İzmir ve civarında oturanlar tarafından yayla olarak kullanılıyor. Kışın ise hemen yanıbaşında bulunan İzmir’in kayak merkezi Bozdağ’da olduğu gibi, karlarla kaplanıyor. 

Gölün küçük bir kumsalı var. Piknik alanları, kır evleri, villalar, otel ve pansiyonlar ile kamping alanları da bulunuyor.
Gölün içerisinde yer alan ağaçlar

İLKBAHARDA İLGİNÇ GÖRÜNTÜLER Gölcük’e özellikle ilkbaharda gidenleri ilginç bir görüntü bekliyor. Gölün yükselen suları nedeniyle, kıyıda bulunan ağaçların gövdeleri sular altında kalıyor. Böylece çiçek açan dallarıyla sular içinde gözüken ağaçlar, fantastik filmin bir sahnesiydeymişçesine sizi karşılıyor. Bu ağaçlar, sabah ve akşam ışıklarında fotoğraf çekenler için ilginç görüntüler oluşturuyor.

İlkbaharda hafta içi günlerde Gölcük’e çıkanlar ise, terkedilmiş kaba görüntüsüyle karşılaşıyorlar. Gölcük etrafında yer alan birbirinden değişik, güzel, villa ya da apartmanlar arasında istediğiniz gibi dolaşabilir güzelliklerin tadını çıkarabilirsiniz.

 Belevi Gölü
Torbalı ile Selçuk arasında Küçükmenderes'in sol tarafında bulunmaktadır. Sığ bir göldür. Çakalboğaz Gölleri, Küçükmenderes'in Selçuk'tan 5-6 km. ilerilere kadar doldurduğu körfezde meydana gelmiş olan ovanın kuzey kenarında bulunurlar. Eski körfezin kalıntısıdırlar.
Karagöl, Yamanlar Dağı üzerindedir. Tektonik kökenli bir kayma sonucu oluşan çukurlukta şekillenmiştir. Etrafı çam ormanları ile kaplıdır. Son derece güzel bir görünüm sunar.

Belevi gölü

Karagöl/Yamanlar





Devamını görmek için tıklayınız !Göller

İZMİR'İN İŞGALİ

15 Ekim 2009 Perşembe

İZMİR'İN İŞGALİ
Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından beri Yunanlılar, İzmir'de yoğun bir propagandaya girişmişlerdi. Bir yandan İzmir ve çevresine yeni Rum göçmenleri yerleştirilirken, diğer yandan Levantenleri de elde etmeye çalışıyorlar ve Yunanistan'dan askeri eşya ve malzeme taşıyorlardı. İzmir'de kurulan "Abluka ve Seyrüsefer
Komutanlığı" ve İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan siyasi temsilcilerinin varlığı da, İzmir'in Türklerin elinden alınacağı kuşkusunu yaratıyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında, Akdeniz'den yapılması olası bir saldırıya karşı Aydın'a komutan olarak atanan Nurettin Paşa, Ateşkes'ten sonra karargahını İzmir'e taşıdı ve daha sonra İzmir Valisi atandı. Nurettin Paşa, ulusal örgütlerin kurulmasını gerekli görüyordu. Ocak 1919'dan itibaren İzmir'in Yunanlılara verileceği haberi artık İzmir basınında bile yer alıyordu.
Paris Barış Konferansı'nda Venizelos, İzmir ve çevresinde Rum nüfusunun çokluğunu ve tarihi Yunan haklarından söz ederek, buraların Yunanistan'a verilmesini istiyordu. İddiaları A.B.D. ve İtalya tarafından çürütülmüş idi. Fakat İzmir'in İtalyanlar tarafından ele geçirilmesi endişesinde bulunan İngiltere Başbakanı Lloyd George, düşlediği büyük Yunanistan için, İzmir'in Yunanistan'a verilmesini istiyordu. Rumlar, İzmir ve çevresinde Türklerin Rumları katlettiği uydurma haberleriyle 1919 Ocak'tan itibaren Paris Barış Konferansı'na başvurdular. Diğer yandan Nurettin Paşa'nın görevden alınmasını istiyorlardı. Çünkü Nurettin Paşa'nın İzmir Valisi bulunması kendileri için büyük bir engeldi. Osmanlı Dışişleri ise İzmir'in Yunanistan'a verilmesine İtalyanların izin vermeyeceği düşüncesindeydi. Padişah, 19 Mart 1919'da İzmir'den gelen İzmir Heyetine güven verici konuşma yapıyordu. Oysa aynı tarihte Paris Barış Konferansı'nda İzmir ve çevresinin Yunanlılara verilmesi kararlaştırılıyordu. Osmanlı Hükümeti, Rumlarca, işgale engel olarak görülen Nurettin Paşa'yı 22 Mart'ta görevinden aldı. Limanda bulunan Yunan gemisindeki askerlerin karaya çıkarak olaylar çıkartması karşısında da "Nasihat Heyetleri" aracılığı ile sükunet önerildi. Nurettin Paşa'nın yerine Valiliğe Kambur İzzet ve Kolordu Komutanlığı'na da Ali Nadir Paşa atandı. İzmir milliyetçilerine baskı yapan yeni vali, işgal haberlerini de yalanladı.

Barış Konferansı'nda İngiltere, Fransa ve A.B.D. nin tarafından isteklerinin dikkate alınmamasına kızan İtalya'nın 24 Nisan'da Konferansı terk etmesinden yararlanan üç büyükler, İzmir'e Yunan askeri çıkartılmasını uygun buldular. 5 Mayıs 1919'da Lloyd George yaptığı açıklamada, İtalyanların doğudaki tüm davranışlarının kuşku verici olduğunu ve Batı Anadolu'yu her an ele geçirebileceklerini, onları oradan çıkartmanın ise çok güç olacağını belirttikten sonra, Rumlar öldürüldüğü için Yunan askerinin İzmir'i işgaline izin verilmesini ve İtalyanlar Paris'e dönmeden bu sorunun çözülmesini istedi. 6 Mayıs'ta da, İzmir'deki Rumları korumak için Yunanlıların İzmir'e 2-3 tümen çıkarmasına izin verilmesini yineledi. Clemenceau ve Wilson da isteği kabul ettiler. Savaşın galibi üç büyük devlet yöneticisi büyük bir tarihi hata işleyerek Türk vatanını haksız entrikalarla, İngiltere'nin çıkarları uğruna Yunanistan'a veriyorlardı.
İstanbul'da bulunan Amiral Calthrope 7 Mayıs 1919'da İzmir'in işgal edileceğini öğrendi. 12 Mayıs'ta hazırlıklarını tamamlayıp İstanbul'dan ayrıldı. İngiliz, Fransız, A.B.D. ve Yunan savaş gemileri ise 7 Mayıs'tan itibaren İzmir Limanı'nda toplanmaya başlamışlardı. Amiral Calthrope, 14 Mayıs'ta 17. kolordu Komutanı Ali


Nadir Paşa'ya Mondros Ateşkesi'nin 7. Maddesi gereğince İzmir istihkamlarının ve çevresinin işgal edileceğini ve İstanbul Hükümeti'nin de bilgisi olduğunu bildirdi. Ali Nadir Paşa İzmir ve çevresindeki, askeri birliklere, işgale karşı konulmamasını ve silah ve teçhizatın müttefik kuvvetlere teslim edilmesi emrini verdi. Aynı gün Foça ve Urla'yı Fransızlar, Kösten Adası'nı İngilizler, Yeni Kale'yi de Yunanlılar işgal ettiler. İtalyanlar 13 Mayıs'ta Kuşadası'na asker çıkarmışlar ve Selçuk'a doğru ilerliyorlardı.
İzmir Valisi ise İzmir'in işgal edileceği haberini yalanlıyordu.Vali İngilizlere başvurarak işgalin Yunanlılar tarafından değil, İngilizler tarafından yapılmasını istediyse de, İstanbul'un kayıtsız kalışı karşısında, çaresizlik içinde boyun eğdi. İzmir aydınlarının 14 Mayıs gecesi yaptıkları "Maşatlık Mitingi" de etkili olamadı. İzmir'in çevresini işgal etmiş olan İtilaf Devletleri'nin donanmalarının koruyuculuğu altında, 15 Mayıs 1919'da Yunan askeri yüzyıllardır Türk olan "Güzel İzmir"e asker çıkardılar. İzmir Rumları Kordon'da Yunan askerini coşkun sevgi gösterileriyle karşılıyordu. Başpiskopos Hrisostomos gemilerden inen Yunan askerlerini kutsuyor ve karaya çıkan askerler silah çatarak hora tepiyorlardı. Sabah saat 9'da üç Yunan alayı karaya çıkmış bulunuyordu. Saat 10'da Yunan askerleri İzmir'i, Rumların gösterileri arasında şehri işgal etmek için yürüyüşe geçtiler. Askeri Otelin önüne geldikleri sırada "Hasan Tahsin" adında bir Türk ateş açtı. Fakat derhal öldürüldü. Başka bir genç ise Yunan bayrağını taşıyan askeri vurdu. Yunan askerleri, bu olay karşısında çevreye yaylım ateşe başladılar. Karşılarında çatışacak silahlı birlik bulunmamasına rağmen yaylım ateş, özellikle askeri kışlada bulunan silahsız Türk askerine karşı yarım saat sürdü. Türk askerlerinin teslim olmasına rağmen Yunanlılar bir süre daha ateşe devam ettiler.
Esir alınan çevredeki Türkler toplanarak esir gemisine götürüldüler. Bu sırada otuz kadar Türk Yunanlılar tarafından öldürüldü. Saldırganlıkların çoğunun İzmirli Rumlardan gelmesi yabancı gözlemciler tarafından da izleniyordu. Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, daha doğrusu yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türklere ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir ikgün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü.
Yunanlılar daha başlangıçtan, geçici bir işgal için değil, kalıcı bir ilhak için Batı Anadolu'yu Ege 'nin her iki yakasında kurulacak Büyük Yunanistan'a katmak ve böylece "Megalo İdea" (Büyük İdeal) yani Hıristiyan Bizans İmparatorluğu'nun geçmiş ihtişamının yeniden canlandırılmasına ulaşmak için geldiklerini açığa vurdular. Türk Ulusu'nun içine düştüğü durumdan yararlanan Yunanlılar yüz yıllık ihtiraslarıyla Anadolu'ya, daha ilk günden kan ve ölüm saçarak geliyorlardı. Bazı Yunanlı subayların, "Anadolu'ya gitmeyelim, Anadolu mezarımız olur" uyarılarına rağmen Anadolu macerası bu biçimde başladı. Anadolu gerçekten de mezarları oldu. Fakat bu mezarı kendileri kazdılar, kazma ve küreği ise ellerine İngiltere tutuşturmuştu. Yunanlıların böyle davranmalarının, akıtılan kanların ve üç yıl sürecek savaşın sorumluluğunu başta İngiltere olmak üzere Fransa ve A.B.D. ne ait idi. Eğer amaç barış ve güvenliğin sağlanması olsaydı, İzmir'i İtilaf Devletleri askerleri işgal edebilirdi.
İzmir'in işgali yabancı gazeteler aracılığı ile dünya kamuoyuna duyuruldu. Fransa'nın büyük gazeteleri, "Türkiye'nin parçalanışı", "Türk İmparatorluğu ömrünü doldurdu", "Hasta Adamın cenaze töreni" başlıklı haberler verirken, Batı Anadolu'da Ermeni çıkarlarının bundan sonra ne olacağı tartışılıyordu. Yunan propagandası ile, ilk gün haberlerinde, tam zamanında girişilen işgal ile artık İzmir'de sükunetin hakim olduğu ve Hıristiyanların katliamdan kurtarıldığı bildiriliyordu. Amerikan gazeteleri de İzmir'in işgalini duyururken, Türklere Anadolu'da küçük bir bölge bırakılabilir diyor, Amerikan mandasından söz ediyorlardı. Bazı gazetelerde ise "nankör ve samimiyetten yoksun Rum ve Ermeniler için cesur ve namuslu Türklerin haklarının çiğnendiği ve Türklerin İzmir'de katledildikleri" haberleri yer alıyordu. Yunanlılar'ın İzmir ve çevresinde yaptıkları katliam kısa süre sonra anlaşılınca, İngiliz Parlamentosu'nda bile ağır eleştirilere yol açtı. İngiliz Genelkurmay Başkanı Wilson, anılarında "Bütün yapılanlar deliliktir, fenalıktır" diyor, Standart Baker isimli İngiliz yazarı ise işgali, "iğrenç bir entrika" olarak değerlendiriyordu.
İlk günlerin olaylarının yarattığı tepkiler üzerine Venizelos İzmir'e vali olarak eski bir arkadaşı olan Stergiadis'i seçti. Stergiadis 15-16 Mayıs olaylarının sorumlusu olanların askeri mahkemece cezalandırılmasını sağladı ve zarar görenlere tazminat ödeneceğini ilan etti. Türklere karşı kışkırtıcı davranışlar yapılmamasını bildirdi. Küçük görevdeki Türk memurlarını yerinde bıraktı. Yerli Rumların Türklere saldırmamaları için önlem almaya başladı. İslam hukukunu iyi bilen ve Türkleri iyi tanıyan Stergiadis'in amacı, işgale karşı direniş çıkmamasını sağlamaktı. Saldırı ve öldürme olaylarının Türkleri yıldırmayacağını tam tersine ayaklandıracağını çok iyi biliyordu. İzlediği politika yüzünden kilisenin, yerli Rumların ve kendi askerlerinin tepkisini çekti. Emirleri de yeterince uygulanmadı.

İZMİR'İN İŞGALİNE TEPKİLER
İzmir'in işgali tüm Türkiye'de büyük bir heyecan ve tepki yarattı. Eski uyrukları Yunanlılar'ın İzmir'i işgali, Türk Ulusu'nun "Ulusalcılık" duygusunu kamçıladı. İzmir adı Kurtuluş Savaşı'nın amacı ve savaş stratejisinde odak noktası oldu.
İzmir'in işgal edildiği haberi aynı gün Hükümet tarafından duyulduğunda şaşkınlık yarattı. Çünkü İngiliz Yüksek Komiseri, Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya daha birkaç gün önce, İzmir'in işgal edilmeyeceğine söz vermişti. İzmir'in işgali Hükümet bildirisi olarak 16 Mayıs tarihli İstanbul gazetelerinde yer aldı. Reddi İlhak Heyeti yurdun dört yanına çektiği telgraflardaki "İşgal başladı. İzmir ve yöreleri ayakta ve heyecandadır. İzmir son ve tarihi gününü yaşıyor. Son umudumuz ulusumuzun göstereceği direnişe bağlıdır. Mitingler yaparak, telgrafla her yere başvurunuz. Vatan ordusuna katılmaya hazırlanınız" sözleriyle duyurdu. İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Derneği ise, İstanbul'daki devlet adamlarına ve A.B.D. temsilcisine çekilen bildiride, "... Avrupa on milyon Müslüman ve Türk'ün idam ve imhasına karar vermişse, ulusumuz buna uymayacak ve vatan uğrunda, kahramanca çarpışarak ölmeye hazır bulunacaktır. Tarih bütün bir ulusun varlığını savunmak için asıl öldüğünü gösterecektir." deniyordu. Türk basını, baskılara rağmen haberi ulusun duygularını yansıtacak biçimde verdi. Haberin duyulması tüm yurtta bomba gibi patladı. Toplantılar yapılmaya başlandı. 19 Mayıs'ta İstanbul'da dükkânlar kapandı. Göğüslerinde "İzmir Türk kalacaktır" rozeti taşıyan binlerce insan Fatih Belediye Dairesi önünde toplandı1ar. Aydınlar halkı coşturan konuşmalar yaptılar. Bir Türk kadını, Halide Edip Adıvar konuşmasında:
"Müslümanlar Türkler,
Türk ve Müslüman bugün en kara gününü yaşıyor. Gece karanlık bir gece... Fakat insan hayatında sabahı olmayan gece yoktur, yarın belki, patlak bir sabah olacaktır" diye haykırıyordu, 22 Mayıs 'ta Kadıköy ve 23 Mayıs'ta ise büyük bir insan selinin oluşturduğu Sultan Ahmet Mitingi yapıldı. Erzurum'da İzmir'in işgali duyulur duyulmaz, Padişah'a Hükümete ve yabancı devlet temsilcilerine protesto telgrafı çekildi. Aynı felaketin kendi başlarına gelebileceğini, Ermeni istekleri uğruna İtilaf Devletleri'nin Türk'ün hakkını çiğnemekten çekinmeyeceğini gören Erzurum Müdafaa-i Hukuku Milliye Derneği, Erzurum ve çevresinde mitingler düzenlediler. Kütahya'da yapılan mitinge Müslüman olmayanlar da katıldılar. Trakya'da ise heyecan ve endişe bir arada idi. Burası her an Yunanlılar tarafından işgal edilebilirdi. Katliamı görüp İzmir'den içerilere göç edenler olayları anlatarak bir elektrik akımı gibi düşmana silahla karşı konulması ruhunu etkilediler.
Yunanlılar'ın İzmir'i işgalinden önce de çeşitli yerler işgal edilmişti. Fakat bu derece etkili olmamıştı Musul, Adana, Kudüs, Şam gibi yerlerin işgali karşısında direniş gösterilmemişti. Kamuoyu, Padişah ve Hükümet , bağımsız bir Osmanlı Devleti'nin hayal olduğunu ve büyük bir devletin güdümünde, hiç değilse bir süre yaşanılması gerektiğini kabul ediyorlardı. Hele Padişah'ın "Kavm-i Necip" dediği İngiliz isteklerini körü körüne uygulaması, yüzyıllardır bu makama dinsel ve geleneksel bağlarla bağlı Türk Ulusu'nu da kadere razı ediyordu. Oysa Yunanlılar kalıcı olarak gelmişlerdi. Şimdiye kadar Hıristiyanlara kaybedilen yerlerde Türklüğe ve Müslümanlığa ait her şey silinmişti. Daha dün Türk'ün yönetiminde yaşayan Yunanlıların İzmir'i işgali, Türk Ulusu için onur kırıcı kabul edilmez bir olaydı ve bu yüzden de ulusun uyanışına neden oldu. Artık Padişah bile bu olay karşısında Türk Ulusu'nun ayaklanışını engelleyemez yanan bağımsızlık ateşini söndüremezdi.
Yunan işgaline karşı tüm yurtta gösterilen bu tepki Türk Ulusu'nun Ulusal bilincinin uyanışı, İtilaf Devletleri'nin Türkiye'yi parçalamak için hazırladıkları planların karşısında şahlanışın ilk belirtisi oldu. Fakat bütün bunlar merkezi bir birlik ve otoriteden yoksun, dağınık ve eğer ulusal bir otorite ve birlik kurulmadığı takdirde çözülüp dağıtılabilecek ve etkisini yitirebilecekti. Fakat tarih Türk Ulusu'na büyük bir fırsat veriyordu. M. Kemal Paşa aynı tarihlerde Anadolu topraklarına ayak basmış ve ulusun kaderini hazırlıyordu.
Türk Ulusu'nun hakkını savunması gereken Padişah ve Hükümet acz içinde ve yalnız kendi çıkarını düşünüyordu. Bunun için de İngilizlerin her istediğini de kabul ediyordu. Veliaht Abdülmecit Efendi'nin önerisi ile son durumu görüşmek üzere Vahdettin bir Şura-yı Saltanat toplanmasını istedi. 26 Mayıs'ta Yıldız Sarayı'nda Padişah'ın açış konuşması ve Damat Ferit'in açıklamaları ile devam eden toplantıda, İzmir'in işgalinin ilhak olduğu ve Wilson İlkeleri'nin uygulanmadığı ve gerekli girişimlerin yapılmadığı ileri sürülerek bir "Şura-yı Milli" kurulması istendi. Fakat Sadrazam ve Padişah ileri sürülen önerileri ciddiye almadılar ve toplantı dağıldı.
Devamını görmek için tıklayınız !İZMİR'İN İŞGALİ

 
 
 

Görüntüleme Sayısı

Slayt (İZMİR RESİMLERİ)

İzmir haritası


taksi durakları

İZMİR TAKSİ DURAKLARI A B C Ç E
F G H I J
TELEFON NUMARALARIK L M N O
Aranan semtin ilk baş harfini işaretleÖ P R S Ş
BUL tıklatınT U Ü V Y
Z
İZMİR Alan kodu 232